Arama

29 Temmuz 2007 Pazar

Zodiac (2007)

**** I'm not Paul Avery ****

Konusu şöyle; 1969 da San Fransisco yakınlarında ortaya çıkan, cinayetler işleyip gazetelere mektuplar gönderen, her cinayetinde farklı yöntemler kullanan, 3 farklı eyalet arasında dolaşan, kendisine Zodiac adını veren ve kesin kimliği hiç bulunamamış bir seri katilin ve onu bulmaya kendini adayanların hikayesi.

Ne anladım; olayların geçtiği dönemde gazetenin karikatüristi olan ve bulmacalara merakı dolayısıyla ilgilenen, 20 yıl sonrasında da tüm eyaletlerdeki bilgileri toparlayıp olayı çözdüğünü iddia edip bu konuda bir kitap yazan Graysmith'in hikayesini David Fincher alıp sinemaya aktarmış. Filmin temel aldığı konu henüz kırk yıl öncesinde polis teşkilatının yapısının ve kullandığı teknolojinin ne kadar elini kolunu bağladığını ve bu durumdan yararlanıp yöntem ve mekan değiştiren bir katilin bugünkü bilgimizle yakalanmasının ne kadar kolay olacağının karşılaştırması (Gerçi daha sonradan yapılan DNA karşılaştırmalarından da bir sonuç çıkarılamamış, yani filmde ima edilenin gerçek suçlu olduğundan emin olan tek kişi yazar gibi görünüyor). Robert Downey Jr., Jake Gyllennhaal ve Mark Ruffalo çok güzel oturmuşlar rollere. Sisli puslu San Fransisco'da bir güzel görünüyor bu filmde

Aklımda kaldı; filmin ortalarında bir yılın geçtiğini göstermek için bir binanın oluşumunu yaklaşık 20 saniyede gösterdiği sahne hoşuma gitti. Paul Avery'e Zodiac'ın mektup göndermesinin ardından diğer gazetecilerin "Ben Paul Avery" değilim yazan kokartlar takması.
- Bana ofiste taktıkları bir isim var mı?
- Mesela 'Gerzek' gibi mi?
- Evet
- Hayır

Sonuç; sıkı film

29 temmuz pazar gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0443706/

Le Concile De Pierre (2006)

** Bir Grange hüsranı daha **

Konusu şöyle; Laura Siprien (Belluci) evlat edindiği asyalı çocukla aynı korkutucu rüyaları görmeye başlayınca geçmişini araştırmaya başlar. Taş meclisi ve bir bekçiyi öldürmeye çalışan şekil değiştirebilen yaratıkların doğaüstü hikayesinin içine düşerler.

Ne anladım; Kızıl Nehirler ile tüm dünyada tanınan ve Jean Christophe Grange'nin en mistik kitabından yapılan bu uyarlama da diğer uyarlama gibi çok zayıf. En büyük sorun kitaptaki herşeyin filme yerleştirilmeye çalışılması ve bunun için tüm karakterlerin sürekli konuşması. Sinemasal anlatım yerine hikaye tamamen diyaloglara yüklenince sürekli farklı mekanlarda muhabbet eden karakterler görüyoruz. Senaryonun zayıflığının üzerine oyunculuklarda felaket. Belluci'nin yanında Catherine Denevue ve Moritz Bleibtreu herhalde kariyerlerinin en kötü rollerini oynuyorlar.

Aklımda kaldı; trafik kazası sahnesinde güya arabanın içindeki Belluci'nin görüntüsü 50'lerdeki filmlerden bir görüntü gibiydi ki tüm filme yayılan bir teknik yetersizlik tuz biber ekti yukarıdakilerin üstüne

Sonuç; en azından bundan sonraki Grange uyarlaması bunlardan kötü olamaz (mı acaba?)

29 temmuz pazar öğlen evde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0447619/

28 Temmuz 2007 Cumartesi

Hors De Prix (2006)

*** İsterdim ki... ***

Konusu şöyle; zengin avcısı Irene kaldığı otelin barmeni Jean'ı zengin biri zanneder ve oltasını atar. Bir sefer birlikte olurlar ve Jean aşık olur.

Ne anladım; Kirli, Çürük ve Adi ile Breakfast At Tiffany's in karması bir film. Başlangıçta kız adamın fakir olduğunu bilmeyecek ve bunun üzerine bir durum komedisi olacak diye korktum ama neyse ki durum hemen ortaya çıktı ve adamın da bir jigoloya dönüşme çabalarını da eğlenceli şekilde işleyen bir hikaye çıktı. Halit Ergenç'e benzeyen Jean rolündeki Gad Elmaleh çok inandırıcı olmayan ama eğlenceli bir oyun sergiliyor. Audrey Tautou ise kaliteli fahişe rolü ile masum kız imajını biraz değiştirmeye çalışmış.

Aklımda kaldı; karşısındakini deli etmek için cümleleri yarım bıraktıkları "İsterdim ki.." replikleri hoşuma gitti. Fransa'nın farklı bölgelerinde kaliteli mekanları işleyişi sayesinde değişik birşeyler görme imkanı sağlıyor.

Sonuç; eğlenceli

27 temmuz cuma akşamı izledik

http://www.imdb.com/title/tt0482088/

26 Temmuz 2007 Perşembe

XX/XY (2002)

**** Sağlıklı bir ilişkide dürüstlüğe yer yoktur ****

Konusu şöyle; Animasyon yapmakla ilgilenen Coles üniversitenin son yılında olan Sam ve Thea ile tanışır ve üçlü karmaşık bir ilişkiye girerler. On yıl sonrasında tekrar karşılaştıklarında artık değişip farklı yollara gitmişlerdir ancak eski anıların etkisi kararlarını yeniden düşünmelerine yol açar.

Ne anladım; Amerikan bağımsızları tarzında minik bir romantik film. Before Sunrise, Beautiful Girls gibi filmleri sevenlere hitap eder. Kanımca filmin sorunu ilk bölümdeki ilişkinin ikinci kısımdaki etkilere yol açacak kadar derin olduğunu hissedemememiz, ama yine de başarılı ve ilgi çekici hikaye ve karakterler anlatmış Austin Chick. Yönetmenin arkadaşı bir çiftin ilişkisini öyle etkilemiş ki filmi izledikten sonra boşanmaya karar vermişler. Bol bol Ruffalo'nun da kıçı görünüyor.

Aklımda kaldı; Tarkan'ın Şımarık'ı pek uymasa da bir sahnede çalıyor. Coles'un filmini izleyen ve yolda onu tanıyan bir izleyicinin filmi beğenmediği için parasını geri istediği (hem kendi hem ayrıldığı kız arkadaşı için) sahne komikti. Mark Ruffalo'nun filmin ilk bölümündeki bıyığı. "Just chillin, like Bob Dylan" 10 dakikalık diş fırçalama sahnesi

Sonuç; beğendim.

25 Temmuz çarşamba gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0245573/

25 Temmuz 2007 Çarşamba

The Great Raid (2005)

** Er Ryan'ın yeniden çevrimi mi **

Konusu şöyle; 1942 yılında bir önceki senenin sonunda Pearl Harbor'un ardından Amerika İkinci Dünya Savaşına girmiştir. Truman önceliği Hitler'in yokedilmesine verince Filipinler'de çok sayıda Amerikan askeri esir olarak Japonların eline düşer. 3 yıl sonra savaşın sonuna doğru artık bu esirlerin kurtarılma zamanı gelmiştir, Rangerlardan oluşan bir bölük harekatı planlar ve uygulamaya çalışır.

Ne anladım; gene tek taraflı anlatılan bir askeri hikaye. Flags Of Our Fathers'la karşılaştıran yorumlar okudum ama bu film onunla aynı kulvarda değil. Bu film bir kurtarma operasyonunun olabildiğince dramatize edilmiş bir versiyonu. Zaten başlangıçtan ve adından filmin sonunda büyük bir baskın olacağını biliyoruz ve başarılı olacağını da tahmin etmek güç değil. Geri kalanı karakterlerin ilgi çekici olmasına ve nasıl işlendiğine bağlı ki bu film bu kısmı pek başaramıyor. Oyunculuklar da çok donuk.

Aklımda kaldı; Albay Mucci'nin baskına gidecek askerleri seçerken en önemli kriterin Ateist olmaması olduğunu söylediği sahneden itibaren ilgimi yitirdim. Ateist adam akıllıdır zaten, orduya girmemeye çalışır, girerse de böyle bir göreve gitmemeye çalışır.

Sonuç; Amerikalıları yaptıklarının haklı olduğu konusunda ikna etmeye çalışan bir saçmalık daha

25 temmuz çarşamba gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0326905/

22 Temmuz 2007 Pazar

Live Free Or Die Hard / Die Hard 4.0 (2007)

*** Daima yanlış zamanda yanlış yerde ***

Konusu şöyle; iyice yaşlanan ve saçlarını kaybeden John McClane bu sefer internet teröristlerinin Amerika'yı resetlemesini engellemek için maceraya bulaşır. Yanında da Neo'vari Matthew Farrell (Justin Long)

Ne anladım; ilk Die Hard filminin aksiyon sinemasının en başarılı örneklerinden olduğunu düşünüyorum. Sonrakiler de belirli bir çizgi içerisinde seyir zevki veren filmler. Willis'in başarıyla canlandırdığı çok konuşan McClane karakteri Mel Gibson'ın Martin Riggs'i ile beraber en eğlenceli polis karakterleri. Bu seferki hikayede zorlama çok fazla kısım var ama yine de içerdiği mizah ve kendini ciddiye almaması sayesinde çok rahatsız olmadan bitirebildik.

Aklımda kaldı; aksiyonun en zırvaladığı sahneler en akılda kalıcıları galiba. Yangın musluğu ile helikopter düşürdüğü, polis arabasını hoplatarak yine helikopter avladığı ve tır ile jet uçağının kapıştığı sahneler kopuk ama akılda kalıcı. Yine tünelde Clane ile Farrell'in tepelerin doğru uçan bir arabadan yere eğildikleri anda iki taraflarında beliren iki aracın yarattığı boşluktan arabanın sekmesi ile kurtuldukları sahne. Kevin Smith'in Warlock'u. Credence Clear Water'ın Fortunate Son parçası

Sonuç; bekleneni yerine getiriyor

http://www.imdb.com/title/tt0337978/

In 3 Tagen Bist Du Tot (2006)

*** Avusturya usulü gerilim ***

Konusu şöyle; liseyi bitirme sınavından geçip mezun oldukları gün 5 gencin telefonlarına "3 gün içinde öleceksin" şeklinde mesajlar gelir. Önce bir şaka sanıp ciddiye almadıkları bu durumun içlerinden birinin öldürülmesi ile ciddi olduğunu anlayacaklar ve hayatta kalmak için sebebi bulmaya çalışacaklardır.

Ne anladım; Avusturya yapımı filmin yönetmeni zamanında Haneke ile çalışmış, bu ilk uzun metraj filmi. Hikaye bu tarz filmlerin bir kolajı şeklinde hazırlanmış daha önce görmediğimiz bir yenilik yok, ama iyi anlatılmış. İsminin zannettirdiği gibi tamamen bir yeniden çevrim değil. Başrol oyuncusunun benzerliğinden dolayı Haute Couture'u hatırlattı. En çok "Geçen yaz ne yaptığını biliyorum" serisini anımsatıyor, bayağı hoplatan sahneleri de var. Senaryo zayıf olsa da görüntü yönetimi atmosferi kurtarıyor. Filmin müzik seçimleri de tutucu olduklarını sandığım halde tamamen İngilizce şarkılardan kurulu punk ve rock genellikle.

Aklımda kaldı; akvaryumda bir kızın boğulduğu sahne. Su altı çekimleri, bulanık sular.

Sonuç; beklediğimden iyi

21 temmuz akşamı izledik

http://www.imdb.com/title/tt0808315/

21 Temmuz 2007 Cumartesi

Polis (2007)

* Türk Sinemasının yeni dibi *

Konusu şöyle; cinayet masasının eskilerinden Musa Rami yasadışı işler yapan bir ailenin oğullarından birini öldürür, üniversiteden tezi için yardım isteyen bir kıza aşık olur, 2 aylık da ömrü kaldığını öğrenir.

Ne anladım; Takeshi Kitano'nun sert polis güzellemelerinden apartılan (ona ithaf edilmiş) bir karakter Musa Rami. Bir sürü derdi ve bir sürü çocuğu olan ve hayatının sonuna geldiğini öğrenen ama geldiği durumdan dolayı artık hiç bir şeyi de düzeltme imkanı kalmayan bir adam. Öncelikle bu film ciddi mi komedi mi anlamış değilim. Ciddi olmaya çalıştığı yerlerde komik, komik olmaya çalıştığı yerlerde aptal duruma düşen sahneler ardı ardına. 2007 yılında böyle bir film yapılması inanılır gibi gelmedi bana. Hangi tür sinemayı seven biri bu filme ilgi duyabilir bilemiyorum. Haluk Bilginer'in her gördüğüm performansıyla "iyi oyuncu" olduğu fikrinden uzaklaşıyordum, son çiviyi de bu film çaktı. Hep aynı hep aynı nereye kadar.

Aklımda kaldı; son savaşa gidecek Musa Rami, oğluna telefonda "bulabildiğin kadar silah bul, alabildiğin kadar bomba al, edebildiğin kadar dua et". Silah satın aldığı sokak satıcısını evinde ölü bulunca sesi çatlaya çatlaya "allah belanızı versin" çığlıkları. Kıçıkırık bir satranç maçını kız kazansın diye silahla kazak öğrenciyi tehdit etmesi.

Sonuç; kepazelik

21 Temmuz Ctesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0826606/

Perfect Stranger (2007)

** Belladonnalar kovalasın **

Konusu şöyle; gazeteci Rowena (Halle Berry) bir politacının kirli işlerini ortaya çıkarır ama hikayenin yayınlanması engellenince istifa eder. Bu sırada çocukluğundan beri tanıdığı arkadaşı öldürülür. Şüphelendiği zengin iş adamı Harrison Hill'in peşine (Bruce Willis) teknoloji konularında uzman olan Miles (Giovanni Ribisi) ile beraber düşerler.

Ne anladım; katilin kim olduğunu bulmak üzerine kurulu gerilim filmlerinden. Ama senaryo inanılmaz zayıf. Bir sürü boşluk var. Harrison'nın Rowena'yı ofisinde bilgisayar başında yakaladığı, kızın saçmasapan bir hikaye anlattığı sahne gibi, finale yakın Miles'ın yaptığı hata gibi, saymakla bitmez zırvalık. Giovanni Ribisinin karakteri haricindekiler tamamen dökülüyor. Halle Berry'nin daha önceki Gothika'sına benziyor ve aynı dandiklikte. Otla ilgili hikaye de Davinci Şifresi ya da o seriden bir çok satan kitaptan alıntıydı galiba..

Aklımda kaldı; çok kötü bir film olduğu

Sonuç; berbat

21 temmuz izledik

http://www.imdb.com/title/tt0457433/

Ghost Rider (2007)

** Nicholas'ın saçları yansa daha iyi **

Konusu şöyle; Johnny Blaze başarılı bir motorcu olmak ve babasını kanserden kurtarmak için şeytanla bir anlaşma yapar, tabii şeytan hemen kazık atar.

Ne anladım; orijinal çizgi roman ve karakter hakkında bir fikrim yoktu. Fena da başlamıyor film ama kötü adamlar çetesinin ortaya çıkması ile bir acaipleşiyor. O sahneler bilgisayar oyunlarının ara sahnelerine benziyor ve karakterler çok başarısız. Temalarla ilgili şöyle bir yorum okudum; Johnny Blaze eski değerlere sahip Amerika'yı, blackheart imparatorluk heveslisi amerika, Ghost Rider'da yeni demokratik değerlere sahip iyi amerika'yı temsil ediyor demiş. Fazla iyimser bir yorum gibi geldi.

Aklımda kaldı; Nicholas Cage'in hali (özellikle saçları)

Sonuç; izlemeden de yaşanır

24 Temmuz günü 3 kez uyuyakaldıktan sonra bitirebildim (ya da yaklaştım)

http://www.imdb.com/title/tt0259324/

For Your Consideration (2006)

*** In every actor there lives a tiger, a pig, an ass, and a nightingale ***

Konusu şöyle; Güney Amerika'ki bir Yahudi ailesinin savaş sırasında bir akşam yemeği için toplanması konu alan küçük bütçeli bir film çeken ekibinde, internetteki bir sinema sitesinde oscara aday olabilecek bir oyuncu olduğu yazısının çıkması ile işler büyümeye başlar.

Ne anladım; Spinal Tap'in ikinci adamı Christopher Guest'ten belgesele yakın formatta bir taşlama. Hedefte sinema dünyası var. Ödül ve başarı güdümlü sistemin oyuncu, yönetmen, yapımcı, eleştirmen vs. sistemin tüm bileşenlerine etkisini gösteren bir hikaye. Guest film içindeki filmin de yönetmeni rolünde. Çok kahkahalar attırmayan bir komedi, daha çok skeç toplamasına benziyor.

Aklımda kaldı; Jay Leno benzeri gösteri yapılan programda çalan grubun gitaristinin Satriani olmasına şaşırdım. Filmin içindeki Yahudiliğin azaltılıp daha çok izleyiciye hitap etmesini isteyen ve afiş ihtimallerini inceleyen patronlarla olan sahne. Acayip saçlı Hollywood Now programının sunucusu rolünde Fred Willard ve onun yaptığı roportajlar, özellikle adaylığı kaçırdığınız için neler hissediyorsunuz olanı.

Sonuç; film yapılış sürecini konu alan filmleri sevenlere

21 temmuz ctesi gündüz izledim

http://www.imdb.com/title/tt0470765/

14 Temmuz 2007 Cumartesi

300 (2006)

*** This will not be over quickly! You will not enjoy this! I am not your Queen! ***

Konusu şöyle; Pers kralı Xerxes kendisini tanrı kral ilan etmiş ve dünyanın hakimliğini istemektedir. Spartalılara kendi üstünlüğünü kabul edip önünde eğilmeleri isteğini bir elçi ile gönderir. Sparta kralı Leonidas reddeder, bunun üzerine milyonluk bir ordu üzerlerine gelmeye başlar. Leonidas'ın savaşa girmek için izin istemek zorunda olduğu ucubeler gizlice aldıkları rüşvet sayesinde kabul etmeyince 300 adam toplayıp dev orduyla savaşmak üzere yola çıkar.

Ne anladım; doğudan gelen büyük tehdite ülkeler birer birer boyun eğerken Leonidas önderliğinde Spartalıların verdiği savaş sonuçta batı dünyasının doğuya karşı verdiği özgürlük mücadelesinin ilham kaynağı oluyor. Hikayenin tamamen Spartalılar gözünden anlatılması bunun mazereti olabilir mi bilemiyorum ama bana da tamamen "bakın vahşi doğuluları ancak savaşarak durdurabiliriz" demeye getiren Bush çığırtkanı bir film gibi geldi. Sin City gibi görsellik açısından gene çok başarılı bir çizgiroman uyarlaması.

Aklımda kaldı; son jenerik animasyon şeklinde bir savaşı gösterirken bir yandan da mızrakların üzerinde isimler geçiyor. Savaş sahneleri başarılı.


Sonuç; izlemesi zevkli, mesajları gerzekçe bir savaş propagandası

14 temmuz gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0416449/

The Statement (2003)

*** Mazlum Yahudiler hakkında bir film daha ***

Konusu şöyle; İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa'da Nazilerin desteğiyle kurulan Vichy örgütünün üyesi olan ve 7 yahudinin katledilmesinden sorumlu olan ve yaklaşık kırk yıldır Katolik kilisesinin yardımıyla saklanarak yaşamını sürdüren Pierre Brossard'ın peşindeki kiralık katiller izini bulurlar. Aynı zamanda bu insanlık suçlarını araştırmak üzere atanan bir savcı ve albaydan kurulu ekip de peşindedir.

Ne anladım; ustalardan Norman Jewison'un filmi çok güzel başlıyor. Güzel bir politik gerilim olacakmış gibi görünüyor ama ilk onbeş dakikadan sonra tempo biraz yavaşlıyor ve filmin sonuna kadar da aynı şeyler tekrarlanıyor. Bu Vichy teşkilatının üyelerinin yargılanma süreci 90 lara kadar sürmüş, ve kilisenin de bu kaçaklara yardım ettikleri gerçek bir hikaye. Birkaç önemli oyuncu küçük rollerde görünüyor, Michael Caine'in canlandırdığı kaçak katil gerçekçi bir karakter ama sonuçta kolay unutulacak bir film olarak kalıyor.

Aklımda kaldı; Fransa'nın bir çok köşesinden hoş manzaralar.

Sonuç; çok anlam ifade etmedi benim için

14 temmuz ctesi öğlen izledik

http://www.imdb.com/title/tt0340376/

13 Temmuz 2007 Cuma

Shooter (2007)

*** Amerikan korucusu ***

Konusu şöyle; en yakın arkadaşını bir görevde kaybedip dağlara sığınan emekli keskin nişancı Bob Lee Swagger olayın 3 yıl sonrasında tam bir vatansever olduğu için Rambo gibi bir Albay tarafından kutsal bir milli göreve çağırılır. Kısa süre sonra herşey aleyhine dönen Bob bir katil olarak aranmaya başlanacaktır.

Ne anladım; Training Day ile ciddi bir başlangıç yapan Fuqua gene kötüler, kokuşmuş derin devlet, ordu siyasetçi konularına dalıyor. Bu sefer derdi daha çok Amerikanın dünyanın öbür ucundaki ülkelere dalıp altüst etmesi, bunu kendi çıkarları için yapması ama açık açık tv'den halkına yalanlar söylemesi. Bu durumun karşısında tamamen çaresiz olduğumuzu gösterip finalde kahramanın yaptıklarıyla bari küçük bir rahatlama yaşayalım diyor. Güzel ve değişik başlayan ama ortalarından sonra çok mantıklı bir çizgi izlemeyen bir senaryo var. Danny Glover'ın oyunculuğu çok kötü geldi. Sonlara doğru "kötüyüm ben" diye o ısrarcı hali de çok iticiydi. Mark Wahlberg ve özellikle Michael Pena iyiler. Yönetmen sakin sakin anlatmış derdini ama sinirli bitirmiş filmi.

Aklımda kaldı; finale doğru karlar içindeki sahne.

Sonuç; zayıf ama izlenebilir.

13 temmuz cuma gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0822854/

9 Temmuz 2007 Pazartesi

Osama (2003)

**** I may forgive but i won't forget ****

Konusu şöyle; Afganistan'da Taliban'ın hüküm sürdüğü, kadınların çalışmasının yasak olduğu dönemde annesi ve anneannesi ile yaşayan 12 yaşındaki kız, büyüklerinin çalıştığı hastane kapatılınca aç kalmamak için saçı kısa kesilip erkek kılığına sokulur ve Usame adı ile bir dükkana çırak olarak verilir.

Ne anladım; Taliban'ın gücünü kaybetmesinin ardından yapılan ilk film olan bu filmde kadınların o dönemde neler çektiği çarpıcı bir şekilde anlatılıyor. Kız olduğu anlaşılsa öldürüleceği kesin olan Usame'nin hikayesi sinir bozucu. Dava bozuntusu; vilayet kadısının iki dudağının arasından taşlanarak ölme ya da güya affedilme (mollaya hediye olarak verilme yani) cezalarından ceza beğenilen islami adalet mide bulandırıcı. Bazı kısımları duygusalca abartılmış olabilir ama inandırıcı gelmeyen pek bir kısmı da yoktu.

Aklımda kaldı; çalışmalarına izin olmadığından açlıkla karşı karşıya kalan dul kadınların isyanı ile başlayan kısım. Mollanın uzattığı kilitlerden kendisi için birini seçmeyince onun için en büyük kilidi seçtiği sahne.

Sonuç; önemli bir belge.

10 temmuz salı izledim

http://www.imdb.com/title/tt0368913/

Epic Movie (2007)

** So lame the hair of Tom **

Konusu şöyle; dört adet yetim çikolata paketlerinden çıkan davetiyelerle yasal engellerden dolayı Gnarnia olarak adlandırılan ülkeyi kurtarmaya giderler.

Ne anladım; sezonun önemli filmlerine göndermeler yapıp dalgasını geçen filmler sürekli daha kötüleşiyor. Bu filmin sorunu zaten ciddi olmayan Borat, Charlie And The Chocolate Factory, Pirates Of The Caribbean, Nacho Libre gibi filmleri çoğunlukla hedef alması. Çok fazla komik anı da olmayınca iyice kaybediyor. Konusu geçen filmleri izlemiş biri için filmi ve sahneyi bulmaya çalışmaktan başka bir zevk vermiyor.

Aklımda kaldı; Superman'in gözüne kurşunun sekeceği yerde girdiği sahne. X-men tiplemeleri. Tom Hanks'in Da Vinci Code'daki saçıyla dalga geçtiği sahne.

Sonuç; izlemiş olmak için izlenir ancak.

8 temmuz pazar günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0799949/

7 Temmuz 2007 Cumartesi

Black Snake Moan (2006)

**** Kara yılan iniltisi ****

Konusu şöyle; karısı tarafından terk edilen eski Bluesculardan Lazaruz - Laz (Samuel L. Jackson) evinin yakınında dövülüp bırakılmış Rae (Christina Ricci) yi bulur. Sevdiği adam olan Ronnie'nin askere gidişiyle tüm kasabanın erkeklerini elden geçirme faaliyetlerine geri dönen Rae'ye yardımcı olmaya karar veren Laz onu uzun bir zincirle kalorifer peteğine bağlar.

Ne anladım; bir önceki sene Hustle & Flow'u yapan Craig Brewer bu sefer de güney amerikanın küçük bir kasabasında kendi kara yılan iniltileri ile boğuşan insanların hikayesini anlatmış. Rae küçükken uğradığı tacizlerin, Laz karısının kendisine bir çocuk vermemesinin ve sonunda aldatıp gitmesinin, Ronnie'de panik ataklarının doğurduğu psikolojik sorunlarını atlatmaya çalışıyor. Her üçü de (evet Justin Timberlake de dahil) güzel oynuyor. Sıkıntı veren dramatik uzatmalara girmemesi sonu için iyi olmuş. Biraz hızlı çözülüyor film ama diğer yollara girse (Ronnie arkadaşının yaptıklarını öğrense, Laz'ı vursa vs.) neler olabileceğini zaten başka filmlerde gördük.

Aklımda kaldı; Samuel abimiz bu film için gitar çalmayı öğrenmiş, süper de şarkı söylüyo. Zaten onun şarkılar filmin atmosferini oluşturuyor. Fırtınada Black Snake Moan'u söylediği ve barda sahneye çıktığı sahnelerde olduğu gibi.

Sonuç; bol blueslu seksi bir film.

7 temmuz cuma gecesi izledik. Kuzinim Gamze'nin kınasına Merveyi götürdüydüm. Bir saat kapıda bekledim. Sonra geldik eve çok iyiyim film izleyelim dedi Merve, koyduk filmi 10 dakkada bayıldı.

http://www.imdb.com/title/tt0462200/

5 Temmuz 2007 Perşembe

Smokin' Aces (2006)

*** En iyi kiralık katil kazansın ***

Konusu şöyle; Israil Buddy isimli Las Vegas'ın en başarılı şovmeni mafya ile içiçe geçen yıllardan sonra onlar aleyhine tanıklık etmek üzere F.B.I. ile anlaşmaya karar verir. Bunun üzerine babalardan Sparazza onun öldürülmesi için tüm kiralık katil camiasına çağrıda bulunur ve iyi bir ödül koyar. Bir yandan detektifler Israil'i korumaya çalışırken neredeyse tüm dünya da onu öldürmek için harekete geçer.

Ne anladım; Ray Liotta ve Ryan Reynolds ile açılan filmde ciddi bir kaliteli oyuncu enflasyonu var. Her köşeden sevdik bir karakter çıkıyor. Jason Bateman, Matthew Fox, Andy Garcia, Ben Affleck vs. Hikaye çorba gibi, çok birşey anlaşılmıyor. Lucky Number Slevin, Oceans 11,12,13 serisi tadında bir anlatım var. Joe Carnahan havalı bir film yapmayı başarmış, görüntüler çok başarılı. Çok hikaye ve aşırı miktarda karakter var, senaryo üstünkörü hikayeler anlatıyor, sonuçta da iyi toparlayamıyor.

Aklımda kaldı; deodorantlardaki alüminyumun Alzheimer hastalığının sebeplerinden olduğunu düşünülüyormuş. Filmin adından yarış arabaları ya da uçaklarla ilgili Michael Bay tarzı bir film sanmıştım hiç alakası yok. Darwin isimli nazinin eski polisi öldürdükten sonra suratını oynatıp özür dilediği sahne.

Sonuç; sıkıcı değil ama kalıcı da değil.

5 temmuz perşembe gecesi evde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0475394/

1 Temmuz 2007 Pazar

Blood And Chocolate (2007)

*** I had the taste of blood and chocolate in my mouth, one as hateful as the other ***

Konusu şöyle; küçük bir çocukken onu kurtadam olduğu için takip eden avcıların ailesini katletmesine sebep olan, kurtadam aleminin lideri Gabriel'in bir sonraki 7 yıllık eşi olmaya en büyük aday olan Vivian kendisini çok da bu aleme ait hissetmemektedir.

Ne anladım; içinde bulunduğu topluluğun yaşam biçimini ve değerlerini gözü kapalı kabul etmeyip kendi doğrularını bulmakla ilgili bir hikaye. Bir de kız hayatının aşkı olarak bir insana tutulunca aşkı için ailesiyle çatışan bir genç kız hikayesi izliyoruz. Tüm Bükreş'in hakimi olan bir ırk için çok zayıf kalıyor yoksa gösterilen çete.

Aklımda kaldı; ormanda bir avı nehri geçmek üzere serbest bırakıp sürü halinde kurtların peşindn avlandıkları sahneler. Görsel efekt olarak kurt-insan karışımı bir tasarım yapmak yerine doğrudan kurda dönüştürüp hayvanları oynatmak daha ucuza gelmiş herhalde.

Sonuç; fena değil

1 temmuz pazar gündüz evde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0397044/