Arama

müzikal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müzikal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2008 Pazar

Walk Hard: The Dewey Cox Story (2007)

**** Wrong kid died ****

Konusu şöyle; şarkıcı Dewey Cox (John C. Reilly) konserine çıkmadan önce bir duvara yaslanır ve hayatının film şeridi gibi gözünün önünden geçmesini izler. Biz de neredeyse tüm müzik efsanelerine uğrayan bu hikayeyi izleriz.

Ne anladım; Judd Apatow'un da işin içinde olduğu büyük hedefli bir komedi. Jack Kasdan yazar kadrosunda ve yönetiyor. Dewey'in absürd komedi sınırlarını da aşan hikayesi ünlü isimleri kullandığı yerlerde ve klişelerle geçtiği dalgalarla bence çok komik oluyor. Johnny Cash'in hikayesini (Walk The Line) başta olmak üzere birçok ismi kullanıyor taşlamak için film. Ciddi rollerin ve yardımcı karakterlerin adamı Reilly başrolünde Elvisvari bir karakter çiziyor ve kılıktan kılığa giriyor. Pıtırak gibi çocuk doğuran karısı ile, sürekli yeni bir alemde yakalanan ve "bu işlere bulaşmak istemezsin" diyen zenci davulcusuyla, "yanlış çocuk öldü" gibi sürekli tekrarlanan esprileriyle, "daha fazla battaniye ve daha az battaniye lazım" gibi kopuk laflarıyla tüm biyografi ve bildik klişelerle uğraşıyor senaryo. Herkesin hoşuna gidecek bir teması yok hatta unrated sürümde gene bol bol penis görünüyor. Patrick Duffy ve Morgan Fairchild bile geçiyor filmin içinden. Bir de töreni sunan Eddie Vedder Dewey için çok iyi laflar ediyor :) En büyük artısı bazı filmleri tiye almak için çekilmiş olsa da kendi senaryosunu oluşturmak için çaba harcaması ve hikaye çizgisi için kolaya kaçıp bunlardan birini model almaması.

Aklımda kaldı; Bob Dylan şarkısı ve Beatles ile Hindistan'da Maharishi önündeki dialoglar kopartıyor.

Sonuç; komik

22 haziran günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0841046/

26 Mayıs 2008 Pazartesi

Superstar : The Karen Carpenter Story (1987)

**** İyi ki bugün bir filmi bulmanın birden fazla yolu var ****

Konusu şöyle; 70'lerin ünlü grubu Carpenters'ı oluşturan kızkardeş Karen'ın Anoreksi hastalığı ile mücadelesi.

Ne anladım; Todd Haynes'in I'm Not There'ini izlediğim bugün bu ilk projelerinden birini de izleme fırsatı buldum. Bu kısa film, sonrasında içindeki parçalar izinsiz kullanıldığı için ağabey Richard tarafından dava açılmış ve 1990'da piyasadan kaldırılmış, yani yasaklı bir film. 70'lerdeki tüm o protest , asi gençlik, dünyayı değiştirme hareketlerine karşı munis bir tavıra sahip (hatta hiç bir tavrı olmayan) laylaylom grubu Carpenters muhafazakar piyasa tarafından çok benimsenip pompalanmış bir pop grubu. Giderek zayıflık takıntısı ile anoreksinin pençesine düşen solist Karen'ın abisi ve ailesini, genelde de tüm bir Amerikan değerleri perdesini arkaplana yerleştiren filmin en çarpıcı olayı Barbi bebeklerle çekilmiş olması elbette. Ancak hem fikrin konuya tamamen uyması, hem de düşük bütçeye rağmen başarılı seslendirme ile iyi uygulama etkili bir film çıkartıyor ortaya.

Aklımda kaldı; yaşlılık ve hastalığı vermek için barbi bebekler deforme edilmiş, sonuçta yaşlı bebek üretilmiyordur heralde.

Sonuç; güzel

http://www.imdb.com/title/tt0094075/

I'm Not There (2007)

**** Orada olmak istemeyen adam ****

Konusu şöyle; Bob Dylan'ın farklı profilleri.

Ne anladım; Todd Haynes daha önce Glam rock dünyasına bakan Velvet Goldmine ile ciddi bir ilgi görmüş, müzik dünyasına uzak olmayan bir sinemacı. Bu filmde tarif edilmesi güç bir kişilik olan Bob Dylan'a bir profil çıkarıyor. Bu kadar değişken bir sanatçının altı yedi farklı izdüşümünü de o kadar sayıda oyuncuya bırakıyor. Yeniyetme bir zenci bluescudan, karizmatik folk şarkıcısına, oradan basın toplantısında gazetecileri sorguya çeken bir rockçuya dönüşen bu adam hakkında bilgi sahibi olmadan filmden pek birşey anlamak mümkün değil ki benim de çok takip etmişliğim yoktur Dylan'ı. Ancak Haynes'in yapmaya çalıştığını takdir etmeye engel değil bu. Her biri farklı isimlerde ve birbirleriyle bir bağlantı kurulmayan karakterlerden bölük pörçük hikayeler, ancak sonuçta bir fikir oluşturuyor. Dylan müzikleri ile dolu film tabi ki ve çok da iyi kullanılmışlar. Konuya özellikle ilgili duyan ve sıradışı bir biyografi izlemek isteyenlere.

Aklımda kaldı; filmin adını "Beni orada arama" şeklinde çevirmişler ki bence güzel bir çeviri. Blanchett'in bölüm en akılda kalıcı, ancak kadına bakmaktan ne olduğunu takip edemiyoruz.

Sonuç; izlemek için zorlanmak lazım

24 mayıs ctesi izledim

http://www.imdb.com/title/tt0368794/

6 Nisan 2008 Pazar

August Rush (2007)

** Yemekten çok müziği seven çocuk **

Konusu şöyle; biri çellist diğeri rock grubunda solist olan Lyla ve Louis bir partide tanışırlar ve geceyi birlikte geçirirler. Lyla'nın korumacı babası kızını şehirden uzaklaştırınca çift birbirini kaybeder ancak tek gecelik ilişkilerinin meyvesi bir çocukları olacaktır.

Ne anladım; Oliver Twist'in çok serbest bir uyarlaması da denilen hikaye mucize oyuncu Freddie Highmore'un canlandırdığı Evan Taylor karakteri etrafında gelişiyor. Etrafındaki sesleri bir müzik olarak algılayan ve küçük bir dahi olan Evan, anne babasını bulmanın yolunun müzikten geçtiğine karar veriyor, şehirde küçük müzisyenlerden bir koloni kuran Büyücü (Robin Williams)'nün mekanına yolu düşüyor. Bilinçli ve aşırı bir duygusallığa bulanmış hikaye bir masal anlatıyor ancak o dünyaya ait öğeler içermeyince herşey abuk sabuk geliyor. Görür görmez müzik aletlerini çalan, Julliard'a giriveren on yaşında bir mucize çocuk tek saçmalık değil. Lyla ve Louis'in ilk görüşte hemencecik bir terasta olaya girivermesinden Lylanın on yıl sonra bile hiç tanımadığı çocuğuyla aynı cümleyi kurması gibi hiç akılkarı olmayan öğelerle dolu film. Katlanılır gibi değil.

Aklımda kaldı; gitarı darbuka gibi çaldığı sahne.

Sonuç; kepazelik

6 nisan pazar gündüz izledik

http://www.imdb.com/title/tt0426931/

29 Mart 2008 Cumartesi

Enchanted (2007)

*** And so, they all lived happily ever after ***

Konusu şöyle; evlenmek için prensini bekleyen Giselle (Amy Adams) Prens Andrew'u (James Marsden) bulur sonunda. Oğlunun evlenmesini istemeyen Kraliçe Narissa (Susan Sarandon) Giselle'i şatonun kuyusundan evrenin en uzak ve mutsuz noktasına yani New York'taki Times meydanına gönderir. Burada dul, uzun süredir bir ilişki yaşamakta olan ve 6 yaşında bir kızı olan Robert (Patrick Dempsey) ona yardımcı olmaya çalışır.

Ne anladım; ilk 5 dakikası felaket kötü bir çizgi film olarak başlayan hikaye karakterlerin gerçek dünyaya fırlamaları ile katlanılır hale geliyor. Amy Adams'ın Giselle olduğuna inanmak çok zor, yaştan kaybediyor bayağı. Marsden kanlı canlı prens rolünde ikna edici ama. Disney'in körlemesine evlilik yerine flörtün gerekliliğini kabul eden bir hikaye ile gelmesi liberal bir açılım gibi görünse de nihayetinde iki çiftinde parmaklarında yüzükleri görüp anlıyoruz ki gene de izdivaç şart diyor. Modern aşkların biraz masalsı romantizme, masallardaki gözü kara sevdaların da biraz gerçekçi bakışa ihtiyacı var yoksa ikisi de felakete gidebilir gibi yorumladım. Filmdeki Manhattan kullanımı çok başarılı. En yakın karşılığı "The Princess Bride"

Aklımda kaldı; filmin başında çizgi olarak gördüğümüz hizmetkar hayvanların New York'daki canlı izdüşümleri başarılı. Finale yakın baloda, elmanın merdivenlerden yuvarlanıp çiftin ayaklarına geldiği sahne.

Sonuç; balolu masalsı bir romantik komedi

29 mart cumartesi izledik.Doruk'un izin verdiği ölçüde

http://www.imdb.com/title/tt0461770/

23 Şubat 2008 Cumartesi

Across The Universe (2007)

***** psychedelicatessen *****

Konusu şöyle; Liverpool'lu liman işçisi Jude yıllar önce annesini terkeden babasını bulmak için Amerika'ya gider. Orada sevgilisi Vietnam savaşına giden Lucy'ye aşık olur. Genç Lucy savaş karşıtı aktivistlerle beraber eylemlere katılmak konusunda heveslidir, Jude bu gruplara uzak durmakta ve içe dönük bir kendiyle hesaplaşma yaşamaktadır.

Ne anladım; Frida ile tanıdığımız Julie Taymor iki genç arasında geçen bir aşk hikayesini baz olarak kullanmış ve Beatles'ın bir çok parçası için birbiriyle bağlantılı klipler çekmiş. Görsel olarak yeniden yaratım demiş bu yaptığına da. Şarkılardan isimlerini bildiğimiz karakterleri etten kemikten canlılar olarak izlemek fırsatını sağlıyor bu da. Filmde Mr. Kite rolünde Eddie Izzard, Bono (bence oyunculuğu zayıf kalmış), Salma Hayek ve Joe Cocker gibi şık sürprizler de mevcut. Filme zaman olarak da grubun var olduğu yıllar seçilmiş, en ciddi zıtlıkları aşk ve vietnamdaki savaş yaratıyor. Amaç; klişe bir aşk hikayesini tekrar anlatmaktan ziyade dev bir grubun parçalarını birer tablo zarafetiyle beyazperdeye taşımak, bunu unutmamak lazım. Baz Luhrman'ın Romeo + Juliet'i ile Hair'den tatlar taşıyor.

Aklımda kaldı; askerlik muayenesi sahnesi.

Sonuç; süper

23 şubat ctesi sabah izledim

http://www.imdb.com/title/tt0445922/

21 Ocak 2008 Pazartesi

Once (2006)

***** Broken Hearted Hoover Fixer Sucker Guy *****

Konusu şöyle; adam annesinin ölümünün ardından babasına yardım etmek için Londra'dan Dublin'e dönmüş, eski sevgilisini unutamayan ve ona şarkılar yazan, yarı zamanlı babasının elektrikli süpürge tamirhanesinde çalışan yarı zamanlı sokak şarkıcılığı yapan biridir. Kız Çek Cumhuriyetinden Dublin'e gelmiş, müzik eğitimi almış, çiçek satan ve kızına bakarak ayakta kalmaya çalışan biridir. Müzik sayesinde tanışırlar.

Ne anladım; ne sıklıkla doğru insanı bulursunuz cümlesini taşıyan ve ismiyle cevaplayan film modern bir müzikal olarak nitelendiriliyor. Glen Hansard ve Marketa Irglova isimli iki müzisyenin yeteneklerini sergiledikleri filmi Hansard'ın eskiden aynı grupta çaldığı John Carney yazıp yönetmiş ve Carney'den otobiyografik öğeler taşıyor (eski kız arkadaş görüntüleri Carney'in kız arkadaşına aitmiş) Film bir müzikal ama ana karakterlerin müzisyen olması ile filmin içine yedirilmiş bu durum, yani durup dururken şarkılar söyleyen insanlar görmüyoruz, yeri geldiği için söylenmiş parçalar var. İki oyuncu da başka oyunculuk denemeleri yapmayı düşünmediklerini ve müziğe yöneleceklerini açıklamışlar.

Aklımda kaldı; müzik mağazasında ilk beraber çaldıkları parça. Kayıt ettikleri parça. Otobüsün arka koltuğundaki sahne. Girişin ardından gece sokakta ilk çaldığı parça, kameranın yolun karşısından sabit durup parçanın sonuna doğru hareketlenerek yaklaştığı. Kızın dükkandan pil alıp yolda yürürken parçayı söylediği sahne. Kısacası tüm parçalar.

Sonuç; mükemmel

20 ocak pazar günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0907657/

16 Aralık 2007 Pazar

Hairspray (2007)

**** Meselesi olan bir müzikal ****

Konusu şöyle; dans tutkunu Tracy Turnblad hiç kaçırmadığı televizyon dans programının kadrosuna girme şansı bulur. Çevresinde yanlış gördüğü şeyleri de değiştirmeye çalışır.

Ne anladım; 1960'larda zencilerin beyazlarla beraber dans edemediği ve haftada bir gün özel programla televizyona çıkabildiği, dansçıların zayıflık ve güzelliğe göre belirlendiği bir dönemde hayli kilolu bir genç kızın önce kendisini yeteneğiyle bu programa kabul ettirmesi ardından tüm toplumun desteği ile formatı değiştirmesinin hikayesinin yeniden çevrimi. Filmin ağır topu Tracy'nin annesi rolündeki John Travolta. Başta çok acaip geliyor ama sonrasında alışılıyor. Geçen sene Dreamgirls'ün başrol oyuncusunun yakaladığı başarıyı bu sefer de Tracy rolündeki Nikki Blonsky yakalamış, sevimli ve başarılı. Çok hızlı başlayan film temposunu iyi ayarlıyor.

Aklımda kaldı; müzikler ve gösteriler genelde iyi. Girişteki Goodmorning Baltimore sekansı. Müebbet cezalı zenciler. Michelle Pfeiffer kötülüğün temsilcisi.

Sonuç; müzikal sevenlere

15 aralık ctesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0427327/

8 Haziran 2007 Cuma

Dreamgirls (2006)

*** Rigid and Black ***

Konusu şöyle; Dreams isimli üç bayandan kurulu vokal grubu James "Thunder" Early (Eddie Murphy)'nin arkasında şarkı söylemek için teklif alır. Burada kendilerini gösterip grup olarak çıkacakları zaman menajerleri Curtis Taylor (Jamie Foxx) grubun asıl şarkısıcının tombik Effie yerine güzel Deena olmasına karar verir. Effie'de müziği falan bırakıp evine döner.

Ne anladım; zamanının ünlü bayan R&B grubu Supremes ve Diana Ross'un hikayesiymiş. Aynı şekilde daha güzel olan Diana Ross grubun asıl şarkıcısı olarak seçilince şimdi kimsenin adını bile bilmediği eski vokalistte evine dönmüş ve bu hikayedekinin aksine sonu mutlu bitmemiş. American Idol isimli yarışmadan çıkma Jennifer Hudson'ın Effie'yi Beyonce'nin de Deena'yı oynadığı film aslında bir Broadway müzikalinin sinema uyarlaması. Müzikleri pek iyi değil, özellikle ilk sahnede 3-4 şarkı çalıyor hepsi birbirinin aynı. Normal konuşurken arada bazı cümleleri şarkı şeklinde söylemek gibi bir acayiplik tercih edilmiş, hepsi aynı şekilde olmayınca anlamsız duruyor. R&B'yi de pek sevmem onun için zevk alamadım fazla. Neyse ki şarkılar ve oyunculuklar sonradan biraz iyileşiyor da işkenceye dönüşmüyor. Yine de gerçek hayat hikayesi için aşırı dramatize, bir masal için de fazla gri geldi bana. "Ray" den zevk alanlara hitab edebilir.

Aklımda kaldı; Eddie Murphy'nin afro saçları.

Sonuç; bu tür müziği sevenler için idare eder. Artık eskisi gibi müzikal yapılmayacak heralde.

6 haziran çarşamba gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0443489/

13 Şubat 2007 Salı

The Sound Of Music (1965)

***** When the dog bites, when the bee stings *****

Konusu şöyle; Manastırda yaşama uyum sağlayamayan hayat dolu Maria, yedi çocuk sahibi Georg Von Trapp'in evine çocuklara dadılık yapmaya gider. Disiplin sağlamak için çocuklarını asker gibi yetiştirmeye çalışan Kaptan Von Trapp'le ve çocuklarıyla başta zorlanan Maria daha sonra hayatlarının vazgeçilmez bir parçası haline gelir. İkinci Dünya savaşı döneminde geçen hikayenin geçtiği Avusturya Nazi işgaline uğrar ve aile giderek zor duruma düşer.

Ne anladım; hikaye tabii ki çok tanıdık geliyor. Çocuklar dadılara işkence yaparlar ama bu sefer anlaşabilecekleri biri gelir hikayesi Ayşecik serisine kadar defalarca kullanılan bir hikaye olmuştur. Ama burada West Side Story'nin de arkasındaki isim olan Robert Wise mükemmel bir müzikalde bu hikayeyi kullanıyor. 3 saate yakın süresiyle görkemli, ortasında (Doktor Jivago ve Arabistanlı Lawrance gibi) antrakt arası olan bir filmden bahsediyoruz. Genelde stüdyolarda yapılmış müzikallere alışık olduğumdan gerçekten açık havada, kırda bayırda koşturarak şarkılar söyleyen oyuncular görmek değişik bir deneyim. Dönemdaşları gibi politik durumu arkaplan olarak kullanan, ciddi sonuçlar çıkarmaktansa moralleri yüksek tutmaya çalışan ama bunu da iyi beceren bir film.

Aklımda kaldı; do-re-mi, edelweiss, how do we solve a problem like maria başta olmak üzere filmdeki tüm şarkılar.

Sonuç; ben seviyom müzikalleri

12 şubat pazartesi akşamı merveyle evde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0059742/