tag:blogger.com,1999:blog-30115501718284290372024-03-05T14:45:40.492+03:00KEFİLİMO kadar film izliyorum bari unutmadan ne düşündüğümü yazayım da sonra bakıp hatırlayayım.katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.comBlogger447125tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-30544689924008708702022-03-16T19:34:00.001+03:002022-03-16T19:34:00.183+03:00I Love You To Death (1990)<p></p><div style="text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjTVq71GR8yVpxodXhqkOP4tOZ5n3TdnPH3ttRkHG9db1l9XstcYZDopx9EA2MgOnCr6q8kwoRfdL43YSVWUu7LyVHtz_cWLEC9Us9sZurohaRaF3NzVM72BjyYmnaPGfV_BbBTFLKzSOE7cW5PpNBpW3kaZXm1HpblnVO7nHE5oItiGvYQBB2Mgdit=s1484" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi3Z1sUIEiNfbn0D1VIP5s5mVU5L26a-OAQH9-1C5nftaPD_TYYlmNMxbFOffkiMOTOIEezbjY_JsaefnqCJXUxH_UC2E95SIyzTrvZEUtLXa86uW4hMCOyq19rIleTi_nrvp_IO1VgCKC7D3FmxHiDSPLWEyi8Lgf0Dlo84idq8TYhU9XCXlkE8Uk3=s607" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: left;"><img border="0" data-original-height="607" data-original-width="400" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi3Z1sUIEiNfbn0D1VIP5s5mVU5L26a-OAQH9-1C5nftaPD_TYYlmNMxbFOffkiMOTOIEezbjY_JsaefnqCJXUxH_UC2E95SIyzTrvZEUtLXa86uW4hMCOyq19rIleTi_nrvp_IO1VgCKC7D3FmxHiDSPLWEyi8Lgf0Dlo84idq8TYhU9XCXlkE8Uk3=s320" width="211" /></a></div>*** <b style="text-align: center;">When somebody shoot you in the head it make you think</b> ***<p></p><div></div><div><strong>Konusu şöyle;</strong> Çapkın pizzacı Joey Boca (Kevin Kline) hergün başka bir güzelle birlikte olmakta, karısını (Tracey Ullman) da ihmal etmektedir. Sonunda bir gün karısı toz kondurmak istemediği Joey'in kendisini aldattığını gözleriyle görür ve onu öldürmek için yardım almaya karar verir. Araba tamircisi annesi (Joan Plowright), yanlarında çalışan kendisine aşık Devo (River Phoenix) ve kendisi yapamayınca bulduğu keşler Harlan (William Hurt) ve Marlon (Keanu Reeves) yardımına başvurduğu kişiler olur.</div><div></div><div><strong>Ne anladım;</strong> filmin yönetmeni Lawrance Kasdan; yazar olarak Star Wars ve Indiana Jones serilerine katkı yapmış, Amerikan sinemasının arka plandaki güçlerinden. Bu kişisel filminde devasa bir kadro var. Tanınmaz durumdaki keşler William Hurt ve Keanu Reeves, River Phoenix, Phoebe Cates (Kline'ın gerçek hayattaki karısı Drop Dead Fred ile aynı senede bu filmde kocasına iyilik için rol almış ve saçı aynı) güzel sürprizlerden birkaçı. Gerçek bir olaydan uyarlanmış hikaye bir fransız vodvili havasında.</div><div></div><div><b>Aklımda kaldı</b>; Rasputin gibi zehirlense de vurulsa da ölmek bilmeyen Kevin Kline filmi sürüklüyor ama yan oyunculukların hepsi de keyifli. </div><div>-Rosalie Boca: Keşe benziyorlar. </div><div>-Devo : Evet, uyuşturucu bağımlısı onlar. </div><div>-Rosalie : Aman tanrım! Uyuşturucu bağımlılarını mı tuttun? </div><div>-Devo: Kimi tutacaktım? Kızılhaçı mı? </div><div>-Nadja: Kibar çocuklara benziyorlar. </div><div>-Rosalie : Evimde uyuşturucu bağımlısı istemiyorum. </div><div>-Nadja: Hayır Rosalie. Onları uyuşturucu bağımlısı olarak düşünme. Katil olduklarını düşün.</div><div></div><div><strong>Sonuç;</strong> eğlencelik ama hatıra tazelemek için inanılmaz 14 mart evde</div><p></p>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-7925906683580948402022-03-16T18:26:00.002+03:002022-03-17T17:52:35.402+03:00Altered States (1980)<p></p><div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjTVq71GR8yVpxodXhqkOP4tOZ5n3TdnPH3ttRkHG9db1l9XstcYZDopx9EA2MgOnCr6q8kwoRfdL43YSVWUu7LyVHtz_cWLEC9Us9sZurohaRaF3NzVM72BjyYmnaPGfV_BbBTFLKzSOE7cW5PpNBpW3kaZXm1HpblnVO7nHE5oItiGvYQBB2Mgdit=s1484" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1484" data-original-width="1000" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjTVq71GR8yVpxodXhqkOP4tOZ5n3TdnPH3ttRkHG9db1l9XstcYZDopx9EA2MgOnCr6q8kwoRfdL43YSVWUu7LyVHtz_cWLEC9Us9sZurohaRaF3NzVM72BjyYmnaPGfV_BbBTFLKzSOE7cW5PpNBpW3kaZXm1HpblnVO7nHE5oItiGvYQBB2Mgdit=s320" width="216" /></a></div>*** Gerçeğin Ötesinde ***<p></p><div></div><div><strong>Konusu şöyle;</strong> Psiko-fizyolog Eddie Jessup (William Hurt) uyarıcı ilaçlar ile yalıtılmış tanklarda saatlerce kalarak yaptığı deneylerle bilincin sınırlarını çözmeye çalışmaktadır, bu sırada da ateist olmasına rağmen birçok dinsel halüsinasyon görür. Son derece asosyal neredeyse akıl hastası bir kişilik olmasına rağmen kendisi gibi sıradışı Emily'i bulur ve evlenir, kariyerine devam eder. Yıllar sonra Meksika'da yerlilerden bulduğu bir mantarlarla aynı deneyleri tekrarladığında farklı bir fiziksel ve zihinsel varlığa dönüştüğünü ve ulaştığı yerin insanlığın tarihi atalarının yaşamları olduğunu düşünür.</div><div></div><div><strong>Ne anladım;</strong> Ken Russell'ı roman uyarlaması bu psikolojik bilimkurgusu William Hurt için birkaç televizyon dizisi sonrası ilk sinema deneyimi, cesur ve etkileyici bir başlangıç. Romanın yazarı Paddy Chayefsky yönetmenle hiç anlaşamamış ve filme de senarist olarak adını vermemiş. Film Jacob's Ladder ya da ilham kaynağı olduğu Cronenberg'in The Fly tonunda.</div><div></div><div><b>Aklımda kaldı</b>; 80 yapımı bir film için derinin kabarması gibi efektlerini başarılı buldum. Drew Barrymore'un ilk filmi.</div><div></div><div><b>Sonuç;</b> Bob Balaban varsa film kötü olmaz.</div><div></div><div>14 mart günü izledim</div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-68246517599069359102022-03-16T17:12:00.006+03:002022-03-16T17:12:50.659+03:00Yeniden<p>İzlediğim filmler üzerinde biraz düşünüp araştırıp kısa bir şeyler yazıp sonradan baktığımda nesini sevdiğimi hatırlatacak notlar tuttuğum bu bloga en son 2010 aralık'ta yazmışım. Sonrasında hem izlediğim film sayısı hem izlediklerimden aldığım zevk iyice azaldı. Eskiden filmleri vcd, dvd ya da divx formatlarında arşivlerdim, o da anlamsız gelmeye başlayınca izle sil formatına geçtim iyice.</p><p>Bu hafta William Hurt'ün ölüm haberi geldi. Çok sevdiğim oyuncu, yönetmen gidiyor bu aralar ama galiba en tepeye koyabileceğim birisiydi Hurt. 80 ve 90 lar sinemanın olgunlaşması ile 2000 sonrası tamamen endüstrileşip ruhunu kaybetmesi arasındaki bir dönem ve tabii ki yaş itibarıyla beraber büyüdüğüm yıllar. Bizim yaşadığımız yıllar iyi bir izleyicinin hem klasiklere hem güncele bir şekilde yetişebileceği bir dönemdi, şimdi doğan bir çocuğun çok iyi bir yönlendirme olmaz ise film izleme serüveninin çer çöp izleyerek geçeceğinden korkuyorum. Neyse ki sinema izleyip öğrenmek için iyi bir zamanda dünyaya gelmişim.</p><p>William Hurt filmografisine bakınca da çok önce izlediklerim, izlemeyip kaçırdıklarım çok etkileyici bir liste gördüm. Öncelikle o filmlerden başlayıp notları yeniden yazmaya başlıyorum bakalım ne zaman sıkılacağım...</p>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-92211309214619309622010-12-28T16:27:00.004+02:002010-12-28T16:44:27.925+02:00The Tourist (2010)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhR7GeCMRxzmOVSMfRJW2oYVcSqKa9QsbOJWEc5g8-73wBN1s9-gf9CeFkN_PlMO_tm9EMV5b4BzfUI3eLG68GiD0LxyJPKZeI07n6snP7e5hLaSehf1bSGQ1L3uF9Jf_clqyrJz6BYSDU/s1600/tourist.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 185px; FLOAT: left; HEIGHT: 259px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5555739747121085090" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhR7GeCMRxzmOVSMfRJW2oYVcSqKa9QsbOJWEc5g8-73wBN1s9-gf9CeFkN_PlMO_tm9EMV5b4BzfUI3eLG68GiD0LxyJPKZeI07n6snP7e5hLaSehf1bSGQ1L3uF9Jf_clqyrJz6BYSDU/s320/tourist.jpg" /></a> <strong>*** Ameliyata iki milyon euro verdin ve bu suratı mı seçtin ***</strong><br /><br /><strong>Konusu şöyle;</strong> Rus mafyasından İnterpol'e neredeyse tüm dünyanın peşinde olduğu hırsız/dolandırıcı Alexander Pearce'in sevgilisi Elise (Angelina Jolie) peşindekileri atlatmak için trende fiziksel olarak Alexander'ı andıran bir adamın yanına oturup konuşur. Karısını kaybetmiş, casus romanı seven bir matematik öğretmeni olan Frank Tupelo (Johnny Depp) kendisini bu çekici kadına kaptırır.<br /><br /><strong>Ne anladım;</strong> Başkalarının Hayatı ile tanıdığımız Donnersmarck'ın iki yıldız oyuncu ile kotardığı bir yeniden çevrim. Orijinal filmdeki Sophie Marceau bence Jolie'den daha çok uygun bu role. Paris'ten Venedik'e görsel albenisi olan mekanlarda geçen film klasik tadını izleyiciye verebiliyor. İki karakter arasındaki çekimi izah etmekte zorlanması ise senaryonun eksisi bence.<br /><br /><strong>Aklımda kaldı;</strong> son jenerikte çalan Starlight (Muse) filmin tonuna mükemmel uyan bir parça. Çatılarda pijamalarla kaçan Frank. Frank'in İtalya'da ispanyolca konuşmaya çalışması ve elektronik sigara da senaryoda çok güzel detaylar.<br /><br /><strong>Sonuç;</strong> eğlencelik<br /><br />25 aralık ctesi günü sinemada izledikkatalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-45353191486030102312010-12-28T16:08:00.004+02:002010-12-28T16:27:03.227+02:00Av Mevsimi (2010)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivOXQbY4-2ctHi1qoxTI6OSOciDFh03w2SiBCeC-xGgv2u-vkrBnoJlcJGZAdx7xQ8NFudr9hZeSEatnryT3KmXxtb_XYOkYisEDhGDwxHacYbT7pzuOuLF4B3e341ZP91AjBY5BEnevM/s1600/avmevsimi.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 127px; FLOAT: left; HEIGHT: 163px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5555737402822192994" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivOXQbY4-2ctHi1qoxTI6OSOciDFh03w2SiBCeC-xGgv2u-vkrBnoJlcJGZAdx7xQ8NFudr9hZeSEatnryT3KmXxtb_XYOkYisEDhGDwxHacYbT7pzuOuLF4B3e341ZP91AjBY5BEnevM/s320/avmevsimi.jpg" /></a><strong>*** Bakış açısını değiştir ***</strong> <div><strong></strong></div><br /><div><strong>Konusu şöyle;</strong> ormanlık bir alanda kesik bir kol bulunur. Cinayet masasından tecrübeli detektif Ferman (Şener Şen) ve deli laz İdris (Cem Yılmaz) konuyu araştırmakla görevlendirilir. Eleman eksikliğinden yanlarına çömez Hasan(Okan Yalabık)'ı da alırlar. Araştırma zengin holding patronu Battal'a (Çetin Tekindor) kadar uzandığında bakanların da devreye girdiği ve çözümü zorlaşan bir savaşa dönüşür.</div><div></div><br /><div><strong>Ne anladım;</strong> Yavuz Turgul'un senaryo ve yönetimi ile sinemamızda pek görmediğimiz bir tür filmi denemesi. Öncelikle görüntü yönetiminin tonu ve başarısını kabul etmek lazım. Bir polisiye çekmek de bu kadro için güzel bir deneme olmuş. En ciddi sıkıntı karakterlerin fazla derin olmaması, nihai çözümün filmin adında bile iddia edilen av/avcı/zekaların savaşı gibi sözlerin ağırlığı altında kalması ve dialoglardaki etkileyicilikten uzaklık bana göre. Beni rahatsız eden birkaç kısmını sıralayayım; İdris'in sıkı araba takibine başlar başlamaz Hasan'a antropoloji konusunda laf sokmaya çalışması, gene İdris'in eski karısıyla yakınlaştığı gece, gene İdris'in barda duyduğu şarkı karşısında gösterdiği çocukça heyecan tepkisi vs. vs. </div><div></div><br /><div><strong>Aklımda kaldı;</strong> gölde ilerleyen ve kesik ele ulaşan giriş jeneriği. Ferman'ın ikisini aşağıda haşladığı sahne.</div><div></div><br /><div><strong>Sonuç;</strong> iyi niyetli bir deneme</div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-4854374275922976342010-03-06T23:23:00.005+02:002010-03-06T23:47:54.282+02:00$9.99 (2008)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho2oiBk62LfuGEcefFkHx9luiOI8OFXjQXcasEnyr0kuzakt_y5qB3iZCjdpjBao6QuzxCTxpv-41AjOy61ATBqTW37fSXo948Reb0hO9McwEeDTZ7bvAfl4ueTuGHk2xv64IaFc5DukQ/s1600-h/999.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 96px; height: 140px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho2oiBk62LfuGEcefFkHx9luiOI8OFXjQXcasEnyr0kuzakt_y5qB3iZCjdpjBao6QuzxCTxpv-41AjOy61ATBqTW37fSXo948Reb0hO9McwEeDTZ7bvAfl4ueTuGHk2xv64IaFc5DukQ/s320/999.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5445638048882700354" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">*** Swim like a dolphin ***</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Konusu şöyle;</span> Sydney'de bir apartmanda yaşayan bir grup insanın yaşamda anlam arayışı. Küçük bir çocuk oyuncak almak için babasının verdiği bozuk paraları domuzcuk kumbarasında biriktirir, genç bir adam kendisini terk eden sevgilisinin ardında uyuşturucularla hayali arkadaşlarıyla parti yapar, bir başkası yeni süpermodel sevgilisi için vücudundaki kılları traş eder ve bir diğeri hayatın anlamını 9.99'a sunan kişisel gelişim kitapları sipariş eder.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Ne anladım;</span> İsrail asıllı yönetmen Tatia Rosenthal'ın Avustralya ortak yapımı çok kaliteli bir stop motion. Kendi başlarına çok etkileyici kısa hikayeler ve anlarla kurulu hikaye bir bütün olarak içine girilmesi biraz zor bir yumak oluşturuyor. Aynı döneme ait Vals With Bashir'i anımsatan tarzı diğeri farklı bir animasyon olmasına rağmen bir İsrail animasyonundan bundan sonraki beklentileri pekiştiriyor. Ne boyutta model kullanılmış bilmiyorum ama ekrana yansıyan görüntü sinemanın bir çok kadrajı yeniden hamurlarla yaratabilecek bir teknoloji olduğu hissini uyandırdı. Açık zihinle izlenebilecek bir felsefik deneme.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Aklımda kaldı;</span> girişteki kahve için borç isteyen silahlı adamlı sahne. Çocuğun sınıfa gülen kumbarasını anlatışı. Modelin koltukları.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sonuç;</span> ilginç<br /><br />5 mart günü izledim<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0790799/">http://www.imdb.com/title/tt0790799/</a>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-24258857349234172962010-02-28T07:32:00.002+02:002010-03-05T07:41:39.661+02:00Man On Wire<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif6BZQcSOstGmPljcw9goIc8iSpsdcXz7JP0L0-5siQNRnjIHuAi7OSIy5JZ8-3dMiigyu2LrQQY9Kx8O_LC9VwbOlBOFrDP7z2kpvzsz2GqTsBGMHbNasnYuJpgd4RFPV4fMVADtfvd4/s1600-h/manonwire.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 94px; height: 140px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif6BZQcSOstGmPljcw9goIc8iSpsdcXz7JP0L0-5siQNRnjIHuAi7OSIy5JZ8-3dMiigyu2LrQQY9Kx8O_LC9VwbOlBOFrDP7z2kpvzsz2GqTsBGMHbNasnYuJpgd4RFPV4fMVADtfvd4/s320/manonwire.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5445016703038483154" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">***** If I die, what a beautiful death! *****</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Konusu şöyle;</span> 1974'de açılmasından kısa bir süre sonra, o dönemin en yüksek binası olan New York'daki ikiz kulelerde, uzun zamandır bunu takıntı haline getirmiş olan Philippe Petit, bir grup arkadaşının yardımıyla gizlice binalara girerek iki kule arasına gerilen bir tel üzerinde akrobasi yapar.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Ne anladım;</span> James Marsh tarafından Petit'in kendini anlattığı kitaptan uyarlanan bir belgesel. Özünde bir tutkunun hikayesi. Küçüklüğünden itibaren yüksek yerlere tırmanmayı takıntı ve yaşamın kendisi haline getiren Petit için bir gün gazetede gördüğü çok yüksek binalar yapıldığı haberi zihninde bir hedef yaratmasını sağlıyor ve bunu başarmak için bir ekip oluşturup bu çılgınlığı yapıyor. Kendisinin de çok sevdiğinin belirtildiği eski soygun filmleri tarzında bir kurgusal anlatım olay gününü canlandırırken o dönemdeki karısı ve ekibin değişik üyeleri farklı noktaları anlatıyor. Adamlar daha önce Notre Dame ve Sydney de buna benzer faaliyetler yapıyorlar ve bu olayların anlatımı hikaye gelişiminin kademeli olmasını sağlıyor. Amaç politik bir eylem değil, bir adamın dünyanın tepesinde korumasız meydan okuması. Bir kez o ipin üzerine çıkıp aşağıdan görülünce kendisi inene kadar kimsenin müdahale etmesi mümkün değil, inanılmaz bir konstantrasyon gerektiren ve milimlik hatanın ölüm demek olduğu acaip bir deneyim. Yaşamı risk almak olarak niteleyen bir adamın psikolojisini incelemek var, bir aksiyon filmi kalitesinde gerilim var, yaşamı sorgulama da var ve her kesit gayet derli toplu anlatılıyor. Sirklerde hergün bunu yapan cambazlar bu adamı izlerken ne düşünür merak ettim.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Aklımda kaldı;</span> ekipten bir üyenin diğerleri hakkında "ilk gördüğümde bunlar loser dedim" dediği sahne. Çayırda okçuluk ve bilimum denemeleri.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sonuç;</span> çok iyi<br /><br />28 şubat günü izledim<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt1155592/">http://www.imdb.com/title/tt1155592/</a>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-19904007755827093312010-02-27T07:32:00.000+02:002010-03-05T07:42:12.069+02:00Time Traveller's Wife (2009)<div><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0gCikh-peJyAP3h62FBBN_ghp8h9O96MQn497YAUQPzGif_j1oKd1smi2waOYmXEEnJnLak9YsnXTZBiCXAjWvnZJAOAbOCKy5jCvyMZAA0mMwCWEJzxx2-JwlWNtEYI_0buvQcOdDJ8/s1600-h/timetravellerswife.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 94px; float: left; height: 140px; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5443534644945912882" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0gCikh-peJyAP3h62FBBN_ghp8h9O96MQn497YAUQPzGif_j1oKd1smi2waOYmXEEnJnLak9YsnXTZBiCXAjWvnZJAOAbOCKy5jCvyMZAA0mMwCWEJzxx2-JwlWNtEYI_0buvQcOdDJ8/s320/timetravellerswife.jpg" border="0" /></a> <span style="font-weight: bold;">** Cıbıl zaman yolcusu **</span></div><br /><div><strong>Konusu şöyle;</strong> genlerindeki bir anormallikten dolayı sürekli zamanda yolculuk eden kütüphaneci Henry (Eric Bana) üstüne bir de evlenir.</div><br /><div><strong>Ne anladım;</strong> Tattoo ile dikkat çeken, Flightplan ile Hollywood'a giriş yapan Robert Schwenke bir acaip film çekmiş. Roman uyarlaması olan bu hikaye Jumper'ı anımsattı ve aynı onun gibi giderek dağılan ve toparlanamayan bir fikir yumağı hissi bıraktı. Adam zamanda yolculuk yapıyor, küçük bir kızla tanışıyor ve zamanla onun gelecekteki karısı olacağını anlıyor ve kur yapıyor, kendi annesinin öldüğü trafik kazasının oraya gidiyor ve kendisine yardım ediyor ama bu yolculuklar kendi kontrolünde değil. Nihayetinde zamanda yolculuk senaryoda fantezi ya da bilimkurgunun bir parçası değil romantizmin herhangi bir nedene dayandırılmayan desteği olarak kullanılıyor ki ben pek kafamda oturtamadım bu yaklaşımı ve ısınamadım. Öyle cıscıbıl zamanda yolculuk yaparsan evlenmesen bile en azından kolay arkadaş edinirsin. Belki bu hikaye kağıt üzerinde iyidir ama film olarak anlam ifade etmiyor.<br /></div><br /><div><span style="font-weight: bold;">Aklımda kaldı;</span> polis arabasının arka koltuğuna tıkıldığı sahne. Av sahnesi.<br /></div><br /><div><strong>Sonuç;</strong> bu nedir yahu</div><br /><div>27 şubat cumartesi günü izledik</div><br /><div><a href="http://www.imdb.com/title/tt0452694/">http://www.imdb.com/title/tt0452694/</a><br /></div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-29777061824513963022010-02-07T16:44:00.007+02:002010-06-26T19:34:48.504+03:00Saw VI (2009)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjo2aL9o4RtrH5GrBu3eOn0tDKwIJolK2Z3rAcgbCEbs1TpRXg0aQKfstnKKDhvAc_C8bjHuCuTmFaC7QP7cHvZVPxhGxF2TN_hLcACFw4-Y22dxNt5d8rr0Nq6Y6EsEycn5qC_KctC2_E/s1600/sawvi.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 94px; height: 139px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjo2aL9o4RtrH5GrBu3eOn0tDKwIJolK2Z3rAcgbCEbs1TpRXg0aQKfstnKKDhvAc_C8bjHuCuTmFaC7QP7cHvZVPxhGxF2TN_hLcACFw4-Y22dxNt5d8rr0Nq6Y6EsEycn5qC_KctC2_E/s320/sawvi.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5487117490624061106" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">**** Remember, don't trust the one who saves you. ****</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Konusu şöyle;</span> Ajan Strahm bir önceki bölümde ölmüştür ve Dedektif Hoffman artık Jigsaw'un planının uygulayıcısıdır. Bu bölümde ise bir sigorta şirketinin tazminat ödemesini engellemek için müşterilerin davalarındaki açık noktaları bulmakla görevli William'ın hayatındaki insanlar onun kurtarabileceği tuzaklarda can vermeye başlar.<br /><div><br /><span style="font-weight: bold;">Ne anladım;</span> bir önceki ara taksim ya da aslında yarım bırakılan bölümden sonra tüm seriyi tamamlayan bir final var önümüzde (ama serinin son bölümü değil). Bir serinin altıncı filmi için son derece başarılı, üstüne üstlük kendi içerisinde bile tüyler ürperten sürprizler barındıran bu adımda senaryonun sadece jigsaw gizemi üzerine değil, paralelde William'ın hikayesine de eşit ağırlık verilerek kurulması nihayetinde çok şaşırtıcı bir başarı getiriyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Aklımda kaldı;</span> atlı karıncadaki çalışanların kendilerini kurtarmak için yalvarışları. William hikayesinin sonu<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sonuç;</span> gayet iyi<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt1233227/">http://www.imdb.com/title/tt1233227/</a><br /><br />30 ocak cumartesi gecesi izledik</div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-18925016177843367152010-02-07T16:43:00.003+02:002010-06-26T19:15:59.150+03:00Up In The Air (2009)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL-s7AHUcE-vszlLG51bsq7tz6eqxcdJQfYxCuQiRGrKnkX-twaJgrsUKeTS4_gUuVMwORYZW6ktq7X8opPxt4j156SEXY5CwqiawLvKf5MJ3Shl11HRTYUrkMRDe8Br2lbsVzp6lmHos/s1600/upintheair.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 94px; height: 139px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL-s7AHUcE-vszlLG51bsq7tz6eqxcdJQfYxCuQiRGrKnkX-twaJgrsUKeTS4_gUuVMwORYZW6ktq7X8opPxt4j156SEXY5CwqiawLvKf5MJ3Shl11HRTYUrkMRDe8Br2lbsVzp6lmHos/s320/upintheair.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5487106046415376546" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">**** We are not swans, we're sharks ****</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Konusu şöyle;</span> çalışanlarını işten atmak isteyen ancak bunu kendileri yerine başka bir insan kaynakları şirketine bırakan firmalara Ryan Bingham (George Clooney) ülke içerisinde uçakla seyahat ederek gider ve bu çalışanlarla görüşme yaparak kovar. Ancak artık zaman değişmiştir ve bu işi yapmanın daha teknolojik bir yöntemi denenmektedir. Uçmak dışında bir hayatı olmayan Ryan için bu ölmek gibidir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Ne anladım;</span> her sene bir izlenesi film çıkartan Jason Reitman'dan bu senenin mahsulü. Senaryolara da el atan yönetmen Clooney'i çok doğru bir rolde kullanıyor. Sahne aralarındaki o bölümün geçeceği şehrin havaalanının havadan görüntüleri Ryan'ın sürekli gözlerinin önündeki manzara. Şehirlerin yukarıdan bakınca o kadar birbirinden farkı da yok. Vera Farmiga'nın canlandırdığı Alex'te hayat arkadaşı olma potansiyeline sıkıca sarılan Ryan'ın sonrasında yaşadığı sürpriz bize de vuruyor aynı şaşırtıcılık ve acıyla. Natalie'nin ise terkediliş biçimi o gözyaşlarının karşısında kahkaha atmamıza neden oluyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Aklımda kaldı;</span> J.K. Simmons'un işten atma görüşmesinde Natalie'nin söze karışması, adamın onu feci haşlaması sonrasında Ryan'ın "ama bu senin hep yapmak istediklerini yapman için bir fırsat olabilir" mealinde konuşmasıyla sakinleştirdiği sahne. Ryan ile Alex'in Natalie'ye kendi kuşaklarını anlattıkları sahne. Ryan'ın sunumda yaptığı "sahip olduklarımız arttıkça yavaşlar ve ölürüz" temalı konuşması.<br /><div><br /><span style="font-weight: bold;">Sonuç;</span> izlenesi<br /><br />31 ocak pazar günü izledik<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt1193138/">http://www.imdb.com/title/tt1193138/</a><br /></div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-21856847078697184682010-02-07T16:39:00.004+02:002010-06-26T18:31:34.958+03:00Buddha Collapsed Out Of Shame (2007)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgClTfQjDzYEV4Ot8cvgs6s_so_qX3M8UOKpNTiDkIBRxO-4yV-rWD69MHDCvqsOtXdbwD0pcysESJ7oEmq2FvJY4UcVY-W6uxC_QW64E9a99QYgczGxEWh1c8fuEBPr8_E-DaHX9QI2qE/s1600/buddhacollapsedoutofshame.gif"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 150px; height: 217px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgClTfQjDzYEV4Ot8cvgs6s_so_qX3M8UOKpNTiDkIBRxO-4yV-rWD69MHDCvqsOtXdbwD0pcysESJ7oEmq2FvJY4UcVY-W6uxC_QW64E9a99QYgczGxEWh1c8fuEBPr8_E-DaHX9QI2qE/s320/buddhacollapsedoutofshame.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5487099635879452914" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">**** Küçük buda ****</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Konusu şöyle;</span> küçük Baktay okumayı öğrenmeyi çok ister ve komşusunun oğlu ile bir gün okula gitmek için evden çıkarlar. Okul eşyalarını almak için yumurta satmak, yoluna devam edebilmek için savaş oyunu oynayan erkek çocuklarını aşmak, okula ulaşabilirse de derse gitmek için önyargıları aşmak zorundadırlar.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Ne anladım;</span> ünlü İran'lı yönetmen Muhsin Makmalbaf'ın kızı Hana'nın 19 yaşındayken ortadoğuda eğitim, yoksulluk, kadınların durumu gibi konuları çerçevelediği ve küçük amatör oyuncular üzerinden anlattığı acı filmi. Kamera, renk, görsellik, teknik gibi unsurlarıyla değerlendirildiğinde sınıfta kalabilecek film çevçeveleri, samimiyeti, hikayesinin basitliği ve aktardıklarıyla görevini layığıyla yapıyor. Taliban'ın dev Buda heykelini yok etmesinin görüntüleri ile açılan ve Buda Utancından Yıkıldı başlığı ile sunulan film bir müslüman İran'lı yönetmenin; aşırı dinci Afgan Taliban'ların yarattığı, yalnız erkek çocukların okula gitmelerine izin verilen, kadınların yalnız burka giyerek insan içine çıkmasına izin verilen, ruj sürdüğü için öldürülebildiği bir dünyayı küçük bir kız çocuğunun gözlerinden sorgulaması.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Aklımda kaldı;</span> önce Taliban'cılık oynayan çocukların sonra da Amerikan'cılık oynamaları ama sonuçta gene şiddetin tarafında olmaları. Açık hava derslikleri.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sonuç;</span> izlenir.<br /><div><br />30 ocak cumartesi izledim<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt1094627/">http://www.imdb.com/title/tt1094627/</a><br /></div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-58469611667047498172010-01-25T17:23:00.004+02:002010-04-01T20:18:18.183+03:00Ugly Truth (2009)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguk9homLTXEbO65NfaIKu_b-pz2jRwCssMWvOIXUtCqaWMp6EhbIa5OefhvPt8wyYFHpltXBqoAYOfQyTMB37MhVEq_HzpLyUbZvA4iii7F3E_erSPbHxgDErbU2Mh6YbHnLWtNxur9GQ/s1600-h/uglytruth.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 94px; FLOAT: left; HEIGHT: 140px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5431060150850267570" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguk9homLTXEbO65NfaIKu_b-pz2jRwCssMWvOIXUtCqaWMp6EhbIa5OefhvPt8wyYFHpltXBqoAYOfQyTMB37MhVEq_HzpLyUbZvA4iii7F3E_erSPbHxgDErbU2Mh6YbHnLWtNxur9GQ/s320/uglytruth.jpg" /></a> <strong>** Erkekler basittir **</strong><br /><br /><strong>Konusu şöyle;</strong> kadın erkek ilişkileri konusunda maço ve dobra yorumlarda bulunduğu kısa programıyla dikkat çeken Mike Chadway (Gerard Butler) düşen reytingleri kurtarmak için Abby'nin (Katherine Heigl) yönettiği haber programına transfer olur. Mike, baskın kişiliği yüzünden uzun süreli bir ilişkiye bir türlü giremeyen Abby'e koçluk yapmayı teklif eder.<br /><br /><strong>Ne anladım;</strong> daha önce Monster In Law ve 21 uyarlamasını izlediğimiz Robert Luketic'ten gene bir romantik komedi. Butler cinsiyetler üzerine ahkam kesen, "erkekler basittir" temalı kısayol hayat rehberi aforizmalar savuran derinliksiz bir karakteri, Heigl da kendince kurduğu dünyayı aşırı kontrol merakıyla dakik bir şekilde yaşatan ama diğer karakterin gelmesiyle bu muhafazayı bırakıp içindeki küfürbaz bastırılmış kişiliğin de ortaya çıkmasına izin veren değişen kadın karakteri canlandırıyor. İkisi bir arada görüntüyü kurtaran bir çift olmuş. Fena başlamıyor hikaye, özellikle Mike'ın Abby'e erkek arkadaşı kendisine bağlaması konusunda koçluk etmeye başladığı kısım keyifli ama yarısından sonra birden Mike karakterinin bu agresifliğinin sebebinin kıza duyduğu platonik aşk olması gibi bir yola girince hikaye ile yollarımızı ayırıyoruz, bence Mike karakteri çöküyor bu hamle ile. Mizah unsuru olarak güzel bir kadına küfür ettirmek de filmi taşımaya yeterli gelmiyor. Balonlu final ise kelebek gibi konmuş filme. Netice itibarı ile oyuncular değişik ve eğlenceli karakterler canlandırıyor ama sonlara doğru dağılıyor film.<br /><br /><strong>Aklımda kaldı;</strong> maçta kulaklık vasıtasıyla ilk buluşmalarına destek verdiği sahne. İlk programında sunucu çifte yaptığı analiz.<br /><br /><br /><strong>Sonuç;</strong> olmamış<br /><br />25 ocak pazartesi gecesi izledik<br /><br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt1142988/">http://www.imdb.com/title/tt1142988/</a>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-43502995604973176782010-01-25T17:21:00.011+02:002010-06-26T18:07:00.861+03:00Law Abiding Citizen (2009)<div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqZoFWJiN2rE-sRnn-_dP6aD-nMIjJXjkKeEy_k9eVFZhR3LAryoNBr15t0tczVHS0J7CCjYT5rj3uBkvgy2oBpDxxZeHze5qaRZ8UCu9LRkXUCRUgAYCtte1gIjVGiO1lOOU2wDLrjXs/s1600-h/lawabidingcitizen.jpg"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 84px; float: left; height: 140px;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5431449785742553874" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqZoFWJiN2rE-sRnn-_dP6aD-nMIjJXjkKeEy_k9eVFZhR3LAryoNBr15t0tczVHS0J7CCjYT5rj3uBkvgy2oBpDxxZeHze5qaRZ8UCu9LRkXUCRUgAYCtte1gIjVGiO1lOOU2wDLrjXs/s320/lawabidingcitizen.jpg" border="0" /></a><strong>*** Can't fight fate ***</strong><br /><br /><div><strong>Konusu şöyle;</strong> evine girip karısı ve kızını öldüren katillerden biri savcı Nick Rice (Jamie Foxx) ile anlaşıp dışarı çıkınca, Clyde Shelton (Gerard Butler) tüm adalet sistemine savaş açar. </div><br /><div><strong>Ne anladım;</strong> F. Gary Grey'in filmi ailesi gözleri önünde öldürülen ve intikam saplantısı dışında hayata tutunacak bağı kalmayan adam hikayesini anlatıyor. Ancak aynı hikayeyi yeniden anlatmasını mazur kılacak bahaneye de sahip; mağdur hapisteki hücresindeyken bile onlarca insanı öldürebiliyor ve tüm şehri sarsacak eylemler yapabiliyor. Bu gizem sayesinde olaylar zıvanadan çıktıkça iki başrolün de usturuplu oyunuyla komediye dönüşmüyor. Bol saçmalıkları dolayısıyla ciddiye alınması mümkün değil ancak Crank, Saw gibi utanılarak zevk alınabilecek bir eğlencelik.</div><br /><div><strong>Aklımda kaldı;</strong> kemikle cinayet. Yargıcın öldürüldüğü sahnede yok artık dedim tabi daha sonunu görmemiştim.</div><br /><div><strong>Sonuç;</strong> eğlencelik<br /></div><br /><div>24 ocakta izledik</div><br /><div><a href="http://www.imdb.com/title/tt1197624/">http://www.imdb.com/title/tt1197624/</a></div></div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-24680433185232217432010-01-25T17:21:00.010+02:002010-04-01T20:17:32.266+03:00Taking Woodstock (2009)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgblLK2OkTBDosscCsrObfEPb57OyEYmPTiwCehH_21k52bVgpeIxyG6LehuXS4A6be-V7He7Z2Cw_QPx8kiucCejhtu07LzV3hFtrMKlFTAyHj4BA3Canp8RXsaQQh81wO9K9SwgSa5d8/s1600-h/takingwoodstock.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 91px; FLOAT: left; HEIGHT: 140px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5431440637907350738" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgblLK2OkTBDosscCsrObfEPb57OyEYmPTiwCehH_21k52bVgpeIxyG6LehuXS4A6be-V7He7Z2Cw_QPx8kiucCejhtu07LzV3hFtrMKlFTAyHj4BA3Canp8RXsaQQh81wO9K9SwgSa5d8/s320/takingwoodstock.jpg" /></a><strong>**** Woodstock ruhu ****</strong><br /><div></div><br /><div><strong>Konusu şöyle;</strong> iç mimarlık kariyerini bırakıp ailesinin Catskills'deki batmak üzere olan motellerinde onlara yardım için çalışan, yörenin ufak ticaret odasının başında yer alan ve her sene kendince kasaba halkına çayırda plak çalarak müzik festivali düzenleyen Jake Teichberg (Henry Goodman) büyük bir festivalin düzenleneceği Walkill kasabasının son anda şehirlerinin hippilerin basmasından çekindikleri için olayı iptal ettiklerini öğrenince finansal sorunlarını aşmak için festivali düzenleyenlere konserleri kendi kasabasında yapmalarını önerir.<br /></div><br /><div><strong>Ne anladım;</strong> eşcinsel filmlerinin unutulmaz yönetmeni olma yolunda ilerleyen Ang Lee 1969 un en önemli olaylarından Woodstock'u anlatıyor. Konserin herhangi bir müzikal anını sunmayan, bu olayın kendisi kadar ilginç hazırlanış öyküsüne odaklanan hikaye olayların kahramanının kendi yazdığı otobiyografik kitaptan uyarlanmış zaten. Önemli bir milata ve bir neslin simgesine dönüşen Woodstock olayını bir adamın yaşadıkları paralelinde anlatan çalışma o zamanda oralarda takılıyor olmanın nasıl bir şey olduğu hissini başarıyla veriyor zaten amacı da o. Kim oraya gelmiş, sahneye çıkmış oyuncularla göstermekten ziyade onlar hakkında konuşan katılımcıları izlemek hakkında film zaten öbürü ile ilgili yapılmış bir sürü film ve kayıt var. Bir de filmi yeterince komik olmayan bir komedi olmakla suçlayan eleştiriler gördüm ki tamam tür olarak komedi sınıfında yer alabilir ama o amaçla değerlendirmek gereksiz. Goodman başrol için çok sıradan görünümlü ama bu hikaye için o görünüm tam uyuyor, fakirlikten ölüm gibi korkan anne rolünde Imelda Staunton çok iyi.</div><br /><div><strong>Aklımda kaldı;</strong> Vw deki çiftle yaşadığı asit deneyimi ve ardından konser alanını dalgalanarak gördüğü sahne bir belgeselin verebileceğinin ötesinde gerçekliğe sahip. Anne babanın sihirli kekleri.</div><br /><div><strong>Sonuç;</strong> hoşuma gitti</div><br /><div>23 ocak pazartesi</div><br /><div><a href="http://www.imdb.com/title/tt1127896/">http://www.imdb.com/title/tt1127896/</a></div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-19129381015071669652010-01-22T15:46:00.004+02:002010-01-22T16:20:00.742+02:00Zombieland (2009)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiB3se3qUoH791SHuSs3BqGrBSj6Dl2JpjqUgMvIJ7qxrxLetjGJ_-liftGLMQYtT1l4IuTsOWzjXW5gIIKwbiuBa-TP1BnmowrPx-cUX6LA7Vh521KARIA1eplKIjn4nilkfT49QrSW8/s1600-h/zombieland.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 99px; FLOAT: left; HEIGHT: 139px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5429560488782391138" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiB3se3qUoH791SHuSs3BqGrBSj6Dl2JpjqUgMvIJ7qxrxLetjGJ_-liftGLMQYtT1l4IuTsOWzjXW5gIIKwbiuBa-TP1BnmowrPx-cUX6LA7Vh521KARIA1eplKIjn4nilkfT49QrSW8/s320/zombieland.jpg" /></a> <strong>**** Rule #1 : Cardio ****</strong><br /><br /><strong>Konusu şöyle;</strong> insanlığın çoğunun beyinlerine nüfuz eden bir hastalıkla zombiye dönüştüğü ve Amerikanın Zombieland'e olduğu bir ortamda eline kız eli değmemiş takıntılı ve hayatta kalmak için upuzun bir kural listesi oluşturan Columbus (Jesse Eisenberg) hayattaki tek amacı yeniden twinkie yiyebilmek olan kovboy karizmasındaki zombi katili Tallahassee (Woody Harrelson) ile birlik olup zombisiz batıya doğru yola düşer.<br /><br /><strong>Ne anladım;</strong> Ruben Fleischer isimli yönetmenin ilk büyük projesi, nedense film başlayana kadar Rob Zombie'nin sanıyordum filmi. Zombilerin tehditi altında hayatta kalmaya çalıştığı ve bunun için oluşturduğu kural setini aktardığı girişin ardından bir yol filmi olarak devam eden komedinin büyük ağırlığı oluşturduğu filmde zaten zombiler de tamamen değişik şekilde öldürülmeleri ile eğlence unsurunu oluşturuyor. Shaun Of The Dead sonrası ona öykünen filmlerin en başarılısı olan Zombieland film referanslarıyla yüklü senaryosu ve estetik zombi katli sahneleriyle öne çıkıyor.<br /><br /><strong>Aklımda kaldı;</strong> komşu kızla olan sahnesi. Piyanoyla haftanın zombie katli. Tüm Bill Murray sahnesi. - Pişman olduğun bir şey var mı? - Garfield belki.<br /><br /><strong>Sonuç;</strong> eğlenceli<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt1156398/">http://www.imdb.com/title/tt1156398/</a><br /><br />21 ocak günü izledim.katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-2474861745824742202010-01-12T16:38:00.010+02:002010-01-26T16:43:29.261+02:00Brüno (2009)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIBUVD-2Y57NzlkgbwlObYSRN9j8l-v4oTd_Gl6WeL7wAVRpGQGUCDl7aAXSNQfT3enA6-2HDpq3sCN26MoLznjvqkxVuaGhx2fP23eEDeaPE96K9bnt5tWRmo5zNqZXYQAbDsf_gTre8/s1600-h/br%C3%BCno.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 94px; FLOAT: left; HEIGHT: 140px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5426990418490018482" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIBUVD-2Y57NzlkgbwlObYSRN9j8l-v4oTd_Gl6WeL7wAVRpGQGUCDl7aAXSNQfT3enA6-2HDpq3sCN26MoLznjvqkxVuaGhx2fP23eEDeaPE96K9bnt5tWRmo5zNqZXYQAbDsf_gTre8/s320/br%C3%BCno.jpg" /></a> <strong>**** I gave him like a traditional African name : O.J. ****</strong><br /><br /><div><strong>Konusu şöyle;</strong> ünlü modacı Brüno (Sacha Baron Cohen) giydiği yenilikçi kıyafetle bir defilede rezalet çıkarınca memleketi Avusturya'da mesleğinden aforoz edilir. Amerika'ya gidip ünlü olmaya karar veren Brüno kendisine tapan yardımcısı Lutz ile burada değişik denemeler yapar.</div><div></div><br /><div><strong>Ne anladım;</strong> Larry Charles ile Cohen'in Borat'dan sonraki ikinci birlikteliği. Doğal olarak birinci ile karşılaştırılıyor ve mizah anlamında biraz daha zayıf ya da daha fazla rahatsız edici olduğu doğru. Borat filmin genelinde anlatıcı ya da olayların yanında yer alan kişi iken Brüno açık eşcinsel ve doğrudan bununla ilgili yarattığı sahnelerin içinde, her yeni sahnede yok artık dedirtebiliyor. Epilasyon, jakuzida çıplak erkekler, cinsel organlar ve oral seksle ilgili espriler ardarda. Bayağı mizah yaptığı söylenebilir ama bence yaptığı mizahı iyice ileri götürerek nihayetinde Borat'ta yaptığı muhafazakar bakış açısına doğrudan saldırırken yalandan özgürlükçü liberallerin de sinirlerini bozarak riyakarlığı ortaya çıkartıyor bu açıdan değerli. Karşılaştırmak gerekirse Recep İvedik de benzer noktalardan yola çıkıyor ancak onun amacı avam bir karakteri aşırı karikatürize ederek cehalete, magandalığa övgüler düzüp, elit olarak nitelenen zevklere kolaycı yoldan saldırmak bunu da para basan bir makinaya çevirmek. İzlerken o kadar gelmedi ama sonradan sahnelere baktığımda hakikaten kopuk skeçler var. Bana rahatsız edici gelen tek yeri; bazı sahnelerin doğal sıradan insan tepkileri yerine aktörler tarafından oynanmış hissiyatını taşımasıydı. Birden çok kamerayla çekilen sahneler ya da Brüno'nun bulunmadığı çekimler bunu düşündürdü.</div><br /><div></div><div><strong>Aklımda kaldı;</strong> Harrison Ford'un tepkisi. Richard Bey Show'da zenci kadınlarla dolu bir salonda zenci çocuğu nasıl evlatlık aldığı, adını O.J. koyduğu ve beraber çekilen "sevgi" dolu resimleri gösterdiği sekans. Deneme çekimini izleme sahnesi ve bağıran çük. Maço güreşçilerden oynaşan gaylare dönüştükleri sahne. Finalde Bono, Chris Martin, Snoop Dogg, Elton John falan Brüno'nun şarkısını söylüyor.</div><div></div><br /><div><strong>Sonuç;</strong> uyarayım çok acaip</div><div> </div><div></div><div>9 ocak pazar günü izledim</div><div> </div><div></div><div><a href="http://www.imdb.com/title/tt0889583/">http://www.imdb.com/title/tt0889583/</a></div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-76418187961403622192010-01-03T00:48:00.005+02:002010-04-01T20:12:00.487+03:00Hurt Locker<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLmWOYs-tdFU1yTWjWVaEElT-hSNG7lkyTgBVDwwy9cnfzoUEh-l1U43BmM4CZqTPj30qtZ80QDSIPzFfp_Sw4zuiA_tDgxlNEGWgGadLp73fFf0Vu1R7yC8hbnA__ipl9PtF6MOy3O-Q/s1600/hurtlocker.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 90px; FLOAT: left; HEIGHT: 138px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5455214064055976594" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLmWOYs-tdFU1yTWjWVaEElT-hSNG7lkyTgBVDwwy9cnfzoUEh-l1U43BmM4CZqTPj30qtZ80QDSIPzFfp_Sw4zuiA_tDgxlNEGWgGadLp73fFf0Vu1R7yC8hbnA__ipl9PtF6MOy3O-Q/s320/hurtlocker.jpg" /></a><strong>** The rush of battle is often a potent and lethal addiction, for war is a drug **</strong><br /><br /><strong>Konusu şöyle;</strong> Irak'ta görev yapan bomba imha ekibinin başçavuşu bir görevde ölünce yerine William James (Jeremy Renner) gelir. Daha ilk günden sanki ölmek istiyormuş gibi gözükara davranışları tüm ekibin hayatını tehlikeye atar.<br /><br /><strong>Ne anladım;</strong> Kathryn Bigelow'u yıllar sonra yeniden ve daha da tepeye taşıyan film de açıkçası bende yarıştığı eski kocasının filmi ile aynı şekilde hiç heyecan uyandırmadı. Büyük kısmı bomba imha ekibinin birkaç değişik vakasından oluşan sahneler ile film aksiyona mesafeli duruyor. Çok doğru bulduğum bir yorumun özeti şöyle; onların ruh haline odaklanan bir hikaye olmasına rağmen saldıran değil aksine terörist yerlilerin yaptıklarını engellemeye çalışan, dolayısıyla orada bulunmalarını haklı göstermeye çalışan, üstüne de geri dönünce de rahat edemeyen tavrıyla bir propaganda filmine daha yakın görünüyor. Belki de sadece insan psikolojisi ile ilgili tespit yapıyordur ve savaş tutkunu bir adamın profilidir ama ben anlamadım değerini.<br /><br /><strong>Aklımda kaldı;</strong> yatakhanede debelenme sahnesi. Afişte de yer alan bomba öbeğini ortaya çıkardığı sahne.<br /><br /><strong>Sonuç;</strong> tırt<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0887912/">http://www.imdb.com/title/tt0887912/</a><br /><br />2 ocak günü izledimkatalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-39099757358691065832010-01-03T00:47:00.007+02:002010-06-26T18:05:09.890+03:00Neşeli Hayat (2009)<div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhe2ptOWAR2JlyovtL2HTBF7nQm9tAd91ACdTKMtj1KI5U5PjhstT575w0DhOY3gAM8zWzo5I-Lrvn_-lXVQ2MbU-bO-juH3EIFRz66qJ6MKYOJ5-xDeNu3z9GXc1bTNq1PkqeNoqfhx6I/s1600/neselihayat.gif"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 150px; float: left; height: 200px;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5455220595476362082" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhe2ptOWAR2JlyovtL2HTBF7nQm9tAd91ACdTKMtj1KI5U5PjhstT575w0DhOY3gAM8zWzo5I-Lrvn_-lXVQ2MbU-bO-juH3EIFRz66qJ6MKYOJ5-xDeNu3z9GXc1bTNq1PkqeNoqfhx6I/s320/neselihayat.gif" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">*** Bu da mı gol değil? ***</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Konusu şöyle;</span> maddi sıkıntı içerisindeki Rıza (Yılmaz Erdoğan) yılbaşı öncesinde ajanstan bir alışveriş merkezinde noel babalık işi bulur. Bir yandan bir çok tanıdığını alışveriş temsilciliği işine sokup iflas etmesinden dolayı borç ve davalarla uğraşan, diğer yandan karısının kardeşine iyilik olsun diye kız isteme işlerine bulaşan Rıza bu hiç bilmediği işe de başlangıçta uyum sağlayamaz.<br /><br /><div></div><span style="font-weight: bold;">Ne anladım;</span> Yılmaz Erdoğan'ın yazıp, yönetip oynadığı ve BKM mutfak kadrosunun tüm diğer rollerde yer aldığı hüzünlü komedi gene İstanbul'un farklı mahallelerindeki yaşama yakından bir bakış atıyor. Filmindeki drama komedi bölgelerini oldukça derin tasarlayan Erdoğan karakterlerini de çok sempatik yapabiliyor. İlk yarısındaki acıklı hikaye giderek bir masal dönüşürken sürekli bir gülümseme bırakıyor izleyicide. Organize İşler'e göre daha skeç havasında olması gibi bir zayıflığı var.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Aklımda kaldı;</span> Cezmi Baskın'ın şişe dibi gözlükleriyle kuruyemiş çitleten babası. Rıza'nın işe geç kalıp da minibüs yakalamaya çalıştığı sahne hissiyatı tümüyle izleyiciye geçirebilen bir bölüm.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sonuç;</span> izlenir.<br /><br /><div>26 aralık'da izledik</div></div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-71609050433787191382010-01-03T00:47:00.004+02:002010-04-01T19:55:55.589+03:00Soul Kitchen<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSDInkL2ex5m_54MdrfIABckMhvDhQ0tHk8Sg1VxBUyXaGTraFmFAQs36j5Eo_YwslVaw9o1BXYY1iBBuPFDm5BBEVQ5wNpgkSCLnqZDHVrQSb591_LUc-tZrrPre58Sdn8QC0DTEIrX4/s1600/soulkitchen.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 150px; FLOAT: left; HEIGHT: 200px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5455212293870645826" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSDInkL2ex5m_54MdrfIABckMhvDhQ0tHk8Sg1VxBUyXaGTraFmFAQs36j5Eo_YwslVaw9o1BXYY1iBBuPFDm5BBEVQ5wNpgkSCLnqZDHVrQSb591_LUc-tZrrPre58Sdn8QC0DTEIrX4/s320/soulkitchen.gif" /></a> <strong>*** Leben ist, was passiert, waehrend du dabei bist, andere Plaene zu machen ***</strong><br /><br /><strong>Konusu şöyle;</strong> Hamburg'da yaşayan Yunan asıllı Zinos (Adam Bousdoukos) kızartma ızgara ağırlıklı fastfood lokantasına mecburen üst düzey bir aşçı transfer eder ve yapılan yemeklerin kalitesi o bölge için bambaşka düzeylere çıkar.<br /><br /><strong>Ne anladım;</strong> Fatih Akın'ın son yıllardaki ağır filmlerinin ardından eğlenmek amaçlı yaptığı bir komedi. Başroldeki Adam Bousdoukos'un kendi yaşamından esinlendiği senaryo fazlasıyla çalakalem. En azından yönetmenin "Im Juli" sine benzer bir samimiyet beklerken çok dağınık ve yapay sahnelerle bezeli bir film ile karşılaşıyoruz. Eğlenceli değil diyemem ama bir numara küçük geliyor. Adam'ın oyunculuğu içler acısı herşeyden önce, abartılı sakat taklidi sahnesi örneğin. İyi ki Moritz Bleibtrue onun hapishane kuşu kardeşini oynuyor. Başlıktaki cümlesi Lennon'un "Hayat siz başka planlar yaparken başınıza gelendir" cümlesi.<br /><br /><strong>Aklımda kaldı;</strong> skype sahnesi. rock'çılara kaliteli yemek sahnesi.<br /><br /><strong>Sonuç;</strong> idare eder<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt1244668/">http://www.imdb.com/title/tt1244668/</a><br /><br />1 ocak günü izledikkatalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-84451967494857535352010-01-02T16:38:00.000+02:002010-01-14T17:37:03.559+02:00Avatar (2009)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiEDSutlPbTKupkK05EVrZGthjPaB4x71WkyuQYJ9KTkd4U-ymGC9JIAHhJuF5Pwvuv2tMEkNeOxMAEIrErup9BpUU3AMkpxk3Ts5DllU2vkphsOSJ9b8MlZkbcgh902NUOCcpTGpivwQ/s1600-h/avatar.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 95px; FLOAT: left; HEIGHT: 140px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5425878866638951602" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiEDSutlPbTKupkK05EVrZGthjPaB4x71WkyuQYJ9KTkd4U-ymGC9JIAHhJuF5Pwvuv2tMEkNeOxMAEIrErup9BpUU3AMkpxk3Ts5DllU2vkphsOSJ9b8MlZkbcgh902NUOCcpTGpivwQ/s320/avatar.jpg" /></a> <strong>*** jaksali ***</strong><br /><br /><br /><strong>Konusu şöyle;</strong> belden aşağısı tutmayan deniz piyadesi Jake Sully (Sam Worthington) ölen bilimadamı ikiz kardeşinin yerine aynı genlere sahip olduğu için kaynak açısından zengin Pandora gezegenindeki bir göreve katılır. Burada makinaya bağlanarak bir avatar kullanacak ve Navi halkının güvenini kazanarak değerli kaynakları insanlara bırakmaya ikna etmeye çalışacaktır.<br /><br /><br /><strong>Ne anladım;</strong> James Cameron'ın yeni bir devrim iddiasındaki filmi. Olumlu yanlarını sıralayayım; değerli kaynakların üzerinde yaşayan halk ve sömürgeci insanların bu mekana göz koyması üzerinden hem savaş ve işgal karıştı hem de insanların para hırsıyla doğaya verdikleri zararları ön plana koyan naif, çevreci ve hiç yoktan iyi olan mesajı, istese izleyicinin aklını alabilecek 3 boyut teknolojisini usturuplu kullanması. Ticari anlamda insanlara sinemada izlemeye mecbur kalacakları bir ürün sunması muhtemelen maliyetini kısa sürede çıkarmasını sağlayacak, ama 3-d olarak izleyemedikten sonra dvd ya da tvde bu film izlenir mi bilmem. Hikaye anlamında değil tabii ama teknik açıdan tıpkı Terminator 2 nin yaptığı gibi kendisinden sonrasını etkileyeceği de kesin. Bunlara rağmen uzun süresi, çok sert başlayıp birden aşırı duygusal bir karaktere dönüşen doktor, son yarım saatte birden dönüşüveren hırslı patron ve iyice kartonlaşan general karakteri ile bunları pek önemsemeyen filme karşı ilgimi kaybettim. Ben Real 3-d ile izledim belki imax daha iyidir bilemem ama on yıl sonrasında gene film izleme alışkanlıklarımızın ciddi şekilde değişeceğinin işaretidir.<br /><br /><br /><strong>Aklımda kaldı;</strong> giriş sahnesi - elemanın uyanırken uçuşan hava baloncukları ile yaşadığı şaşkınlık izleyici ile doğrudan bağ kuran güzel bir başlangıç. Jake'in avatarı ilk kullandığında koşturduğu sahne. Toruk Macto.<br /><br /><br /><strong>Sonuç;</strong> idare eder.<br /><br />2 ocak günü izledim<br /><br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0499549/">http://www.imdb.com/title/tt0499549/</a>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-70798112605753160732009-12-25T00:50:00.000+02:002010-01-03T01:36:56.871+02:00Paranormal Activity (2007)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh35Ra5BdSS7S1WHNTZoG94y-360EWMpZO8vewRa4yEF-S7S6C3HezqlD9v1y9FyDOP3G-vBfzomiLiItRbbb482wE6V0tRens3ph8JO3sySh3_xKFkR9arEBIB-aQ6Lon_WFKcd9EFYuM/s1600-h/paranormalactivity.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 94px; height: 139px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh35Ra5BdSS7S1WHNTZoG94y-360EWMpZO8vewRa4yEF-S7S6C3HezqlD9v1y9FyDOP3G-vBfzomiLiItRbbb482wE6V0tRens3ph8JO3sySh3_xKFkR9arEBIB-aQ6Lon_WFKcd9EFYuM/s320/paranormalactivity.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422287732167691842" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">** Sen uyurken **</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Konusu şöyle;</span> genç bir çift, Micah ve Katie, banliyöde yeni taşındıkları evde garip sesler duymaları üzerine gece uykuları sırasında neler olduğunu görmek için kamera düzeneği kurup gizemi çözmeye karar verirler.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Ne anladım;</span> İsrailli yönetmen adayı Oren Peli bulduğu fikri kendi evi ve kızarkadaşını kullanarak düşük bir bütçeyle çeker ve Blair Cadısının üzerinden yeterince zaman geçtiğini düşünen sinema devleri yeni bir bomba diye piyasaya salar bu filmi. Gerçi Cloverfield ile aynı zamana denk düşen, gene olaylar bittikten sonra bulunan görüntüler sahte belgeseli temasını kullanan bu film ile bunlar bir türe dönüşmeye başlıyor, çünkü genç ve bütçesiz film yapmaya çalışan sinemacılar için uygun bir çıkış noktası. Belki de tam bu yüzden olmuş bitmiş bir şeyleri kameradan izliyorum rahatlığı ile normalde korku filmlerine mesafeli duran ben hiç sıkıntı çekmeden bitirdim filmi. Zaten türü de pek sevmem, sonunda "ee yani?" sorusu ile boşa geçen vakte yandım, iyi ki süresi kısa filmin.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Aklımda kaldı;</span> sonunu söyleyemeyeceğim ama son karesi tek başına akılda kalıcı.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sonuç;</span> gereksiz<br /><br />25 aralık 2009 da izledik<br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt1179904/"><br />http://www.imdb.com/title/tt1179904/</a>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-76527248260979386932009-12-05T06:54:00.006+02:002010-03-04T17:10:28.121+02:00Marley & Me (2008)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-oMg115UDtdR80YQqCMHDlSIDSS_Smv6DnxXwZAFkFZ1lkcCK6-3OFcmj1fwXmbC7L2jh9ytAgZm_MXdry_Ts9EXG5kQ62HOev72DXm-kZJLU6r_BDWNA2WVgpafUjRYTOKb4IhYO2Yk/s1600-h/marleyandme.jpg"><img style="MARGIN: 0pt 10px 10px 0pt; WIDTH: 92px; FLOAT: left; HEIGHT: 140px; CURSOR: pointer" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5411613506472010482" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-oMg115UDtdR80YQqCMHDlSIDSS_Smv6DnxXwZAFkFZ1lkcCK6-3OFcmj1fwXmbC7L2jh9ytAgZm_MXdry_Ts9EXG5kQ62HOev72DXm-kZJLU6r_BDWNA2WVgpafUjRYTOKb4IhYO2Yk/s320/marleyandme.jpg" /></a><span style="FONT-WEIGHT: bold">**** Kelepir köpek ****</span><br /><br /><span style="FONT-WEIGHT: bold">Konusu şöyle;</span> muhabir olmayı isteyen John Grogan (Owen Wilson) artık bir çocuk isteyen karısı Jennifer'ı (Aniston) bir süre idare etmek için bir köpek alır. Raggae üstadından esinlenerek Marley adını verdikleri köpek evdeki herşeyi kemiren, bacaklara sürtünen, dünyanın en kötü köpeğidir ama yaşamı boyunca ailenin vazgeçilmez bir birey olur.<br /><br /><span style="FONT-WEIGHT: bold">Ne anladım;</span> aynı isimli gazetecinin otobiyografik öyküsünden uyarlanan bu hikaye kesinlikle yeni bir Beethoven değil. Filmin adında ve afişinde geçmesine rağmen burada özne ismin ikinci yarısı yani John. Bir çiftin çok yaramaz bir köpekle komik maceralarını vaat eden köpük bir komedi olarak başlayan hikaye ikinci yarısında John'un olmak istedikleri ile yapmak zorunda oldukları arasındaki gerilime, Jennifer'in işkadınlığı ile annelik arasındaki seçimine, bu ailenin on yıla yayılan epik öyküsüne odaklanarak izleyiciyi ters köşeye yatırıyor. Yeni bir konuşan köpek hikayesi izleme korkusuyla başlanan filmi de salya sümük bitiriyoruz. Bu arada filmin en büyük sürprizi izlerken tanıyamadığım köpek eğiticisi rolündeki Kathleen Turner.<br /><br /><span style="FONT-WEIGHT: bold">Aklımda kaldı;</span> gerçi kötü bitiyor ama köpek sahilinde özgürlük anları. Veda sahnesi.<br /><br /><span style="FONT-WEIGHT: bold">Sonuç;</span> iyiymiş.<br /><br />4 aralık cuma günü izledik<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0822832/">http://www.imdb.com/title/tt0822832/</a>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-41782615332911239172009-12-04T22:41:00.004+02:002010-03-04T16:10:19.129+02:002012 (2009)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6mjayD6ZyfAnm1YHNZ598KFyUm9qdSh7K0Ue7p2gjn5sFctqRwkZzKEL2wfimwkl_AHtpMzJvdzvbTHNpO1eL8fYGdAEeEnpTMyVGZfGoHNgspgHjR5cOmPK_zbQVDE8jpNP8W_i7_88/s1600-h/2012.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 94px; FLOAT: left; HEIGHT: 139px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5444775961326382898" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6mjayD6ZyfAnm1YHNZ598KFyUm9qdSh7K0Ue7p2gjn5sFctqRwkZzKEL2wfimwkl_AHtpMzJvdzvbTHNpO1eL8fYGdAEeEnpTMyVGZfGoHNgspgHjR5cOmPK_zbQVDE8jpNP8W_i7_88/s320/2012.jpg" /></a> <strong>*** When they tell you not to panic... that's when you run! ***</strong><br /><div></div><br /><div><strong>Konusu şöyle;</strong> Maya takviminde kıyamet gibi bir son olarak görünen 2012 yaklaşırken bu başarısız yazar/limuzin şoförü Jackson Curtis (John Cusack) olayların başlamasıyla çocuklarını kurtarmaya çalışır. Bir kaç yıl öncesinden bilim adamları olayları görmüş, devletleri uyarmış, devasa gemiler gizlice inşa edilmeye başlanmıştır ve sadece insanlığın şanslı bir azınlığı bu gemide yer alabilecektir.</div><div></div><br /><div><strong>Ne anladım;</strong> felaket fantezilerinden ekmek yiyen Roland Emmerich gene fırsatı kaçırmıyor ve tüm dünyayı gene perdede altüst ediyor. Kendini feda eden Amerikan başkanı başarısız bir duygusallık katma denemesi, rus zengin tiplemesi de çeşitlilik olsun diye konulmuş gibi yapaylık hissettiriyor ama rus pilot ve Woody Harrelson'un Charlie Frost'u filmin en renkli tipleri. Yarın dünya üzerinde yaşamın yok olacağını bilsek nelere değer verirdik fikrini Nuh'un gemisi ile birleştiren filmi zaten devasa patlama, yıkılma ve kaçış sahneleri haricinde bir sebeple izlemek isteyen var mıdır bilemiyorum. Ama vaad ettiklerini gayet iyi yapıyor, üstüne üstlük görünce içimizin rahatladığı Cusack başta olmak üzere oyuncular izliyoruz. Tsunamiden 10 metre uzaktaki Hintlinin sulara gömülürken hala cep telefonundan konuşabiliyor olması mantıklı mı? Bu film kafa yormak için değil ki..</div><div></div><br /><div><strong>Aklımda kaldı;</strong> limuzinle kaçış sahnesi. Dev geminin kapılarındaki sahne görsel hafızada rahatlıkla iz bırakabilecek büyüklükte. Yuri'nin kokpitteki uçağın burnunu kaldırma sahnesi. Frost'un meczup halleri.</div><br /><div><strong>Sonuç;</strong> pişman değilim</div><br /><div>4 aralık günü izledik</div><br /><div></div><div><a href="http://www.imdb.com/title/tt1190080/">http://www.imdb.com/title/tt1190080/</a></div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-37939934791509674602009-11-14T19:31:00.005+02:002009-11-14T20:23:44.684+02:00Che : Part Two (2008)<span style="font-weight: bold;">**** Comandante ***</span>*<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgU0Fkw7tCe1xoy1I7uaq9kYErpaViJTiXaYLuyk_my5dgx7IdG9zofClc7vMRp0i0nJRMbS895RaEJUWRsH1gFqYhEXWQmaQXOxh6AuyNAGbMi_y0qlhYxfGVvf4QLhjuWJesrDVNZQT4/s1600-h/cheparttwo.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 99px; height: 140px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgU0Fkw7tCe1xoy1I7uaq9kYErpaViJTiXaYLuyk_my5dgx7IdG9zofClc7vMRp0i0nJRMbS895RaEJUWRsH1gFqYhEXWQmaQXOxh6AuyNAGbMi_y0qlhYxfGVvf4QLhjuWJesrDVNZQT4/s320/cheparttwo.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5404014032551042786" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Konusu şöyle;</span> Ernesto 'Che' Guevara (Benicio Del Toro) 1967 yılında Küba'lı küçük bir grup ile devrim yapmaya Bolivya'ya gelir. Bu kez devrimcilerin başında yer alacaktır ancak olaylar beklenen şekilde gelişmez.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Ne anladım;</span> Soderbergh'in Che'yi anlattığı devasa filmin bu ikinci bölümü Bolivya'da başarıya ulaşamayan çabaları içeren yaşamının yaklaşık son bir yılını içeriyor. Başından sonuna bir yaşam hikayesi yerine Che'yi Che yapan iki efsanevi dönemi; Küba'da Castro ile tam bir devrim ve komünizmin uygulanmasına giden başarı ve Bolivya'da Amerikan destekli kontrgerilla tarafından katledilip efsaneye dönüşmesini derinlemesine ele alıyor. Küba'da halkla bütünleşen ve Fidel'in siyasal beyin olduğu hareketteki güçlerin olması gerektiği şekilde dağılması istenilen sonucu getirirken Ernesto'nun sonraki deneyiminde köylülerden gelmeyen bir isyanı dayatıyor konumuna gelen, bir yabancının başında olduğu bir harekete destek bulunamayan ve nihayetinde CIA'in gayet güçlü desteğiyle çılgın romantik derecesinde zayıf kalan hareket çözülmese de güçlenemeden eriyip gidiyor. Belki de önceki başarısı kendisine aşırı bir güven sağlıyor ve Guevara astım ilaçlarını yanına almayacak kadar zarar görmez biri olduğunu düşünüyor ve gene aynı sebeple imkansız bir savaşa balıklama dalıyor sonucu çıkarılabilir. Soderbergh gene sağlam görüntülerle izleyiciyi gerillalardan biriymişçesine olayların içerisine katıyor. Devrimcinin hayatının ve uzun dönüşümünün her önemli noktasını içermiyor senaryo (gençlik yılları, Castro ile tanışmadan önceki fikirleri, iki film arasındaki dönem gibi noktalara hiç değinilmiyor örneğin) ancak temiz bir çerçeve içerisinde önemli bir portre çiziyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Aklımda kaldı;</span> atı bıçakladığı sahne. Son anlarındaki öznel çekim. Son sözler "Shoot. Do it. Shoot me, you coward! You are only killing a man. You will never kill my spirit, or the spirit of the revolution!"<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sonuç;</span> iyi<br /><br />14 kasım günü izledim<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0374569/">http://www.imdb.com/title/tt0374569/</a>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3011550171828429037.post-13293991033081353902009-11-09T17:45:00.003+02:002010-03-04T15:32:24.369+02:00State Of Play (2009)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJPZJkV_VYIViQ5DVdNg_0bgbzh4MmIoloVf3cn00DqekIcn9pkTfLo6_mzHB5GQLlhhk2pk3j3xN5ky1QX-xonu6Qz-cZPsrQXJd28XWQqpHg_8MlDNtIE4HJizc3-0Fp-dYz-5iQ3aY/s1600-h/stateofplay.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 100px; FLOAT: left; HEIGHT: 128px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5402130947968592626" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJPZJkV_VYIViQ5DVdNg_0bgbzh4MmIoloVf3cn00DqekIcn9pkTfLo6_mzHB5GQLlhhk2pk3j3xN5ky1QX-xonu6Qz-cZPsrQXJd28XWQqpHg_8MlDNtIE4HJizc3-0Fp-dYz-5iQ3aY/s320/stateofplay.jpg" /></a> <strong>**** List of who eats free at Ben's - Bill Cosby - No one else ****</strong><br /><div></div><br /><div><strong>Konusu şöyle;</strong> yolsuzluklarla mücadele eden kongre üyesi Stephen Collins'in (Ben Affleck) yanında çalışan bir kız ölü bulunur. Olayın araştırmasında polisin yanında Stephen'ın okuldan arkadaşı Cal (Russell Crowe) da yer alır. Araştırmada Stephen'ın kızla ilişkisi ortaya çıkar ve karısı ile de arası bozulur.</div><div></div><br /><div><strong>Ne anladım;</strong> Tony Gilroy'un elinden çıkan senaryoyu sinemaya uyarlayan Last King Of Scotland ile bildiğimiz Kevin Macdonald. Aynı senaristten çıkan Michael Clayton gibi sağlam bir politik gerilim çıkmış gene ortaya, Robert Redford'lu Sydney Pollack'lı dönemin tadını hissettiriyor. Rachel McAdams'ın karakteri hırslı yeni gazeteci eski blog yazarı, sert patron Helen Mirren, aldatılan eş Robin Wright Penn ile kadın karakter ve oyuncular kontenjandan değil sağlam altyapılarla katılıyorlar gösteriye. Kara filmlerin en gözde işyeri olan gazete binası<br />dijital devrimin baskısı altında belki de son heybetli duruşunu sergiliyor. Russell Crowe'un tombul yanaklı, hırpani, ağlanacak omuz Cal karakteri de özdeşleşilebilecek bir havalı adam.</div><div> </div><div><strong>Aklımda kaldı;</strong> gazete mekanı.</div><div></div><br /><div><strong>Sonuç;</strong> iyi</div><div></div><br /><div>8 kasım günü izledik</div><div></div><br /><div><a href="http://www.imdb.com/title/tt0473705/">http://www.imdb.com/title/tt0473705/</a></div>katalayhttp://www.blogger.com/profile/00417668244767059301noreply@blogger.com0