Arama

2004 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2004 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Şubat 2009 Pazartesi

Modigliani (2004)

** Modi **

Konusu şöyle; Amedeo Modigliani (Andy Garcia)'nin kısa süren yaşamının Picasso (Omid Djalili) ile atıştıkları ve Jeanne Hebuterne (Elsa Zylberstein) ile tutkulu bir aşk yaşadıkları son dönemi.

Ne anladım; Mick Davis tarafından yazılıp yönetilmiş, ünlü ressamın portresini çıkartma iddiasında bir film. Uydurulmuş resimler, olaylar ve ilişkiler üzerine olduğunu öğrenince hayal kırıklığına uğradım. Hikaye gayet dramatik olaylara yer veriyor ve bir sanatçının hayatını anlatırken birtakım duyguların kurmaca yöntemlerle anlatılmasında bir sorun yok, ancak burada tüm bu dramatizasyona rağmen Modigliani'nin kendisini yok etmeye çalışan davranışlarını da, Jeanne'in çılgın tutkusunu da anlamlandırabileceğimiz bir taban sağlamaktan kaçınan senaryo derinliği olmayan tipler çıkartıyor karşımıza. Andy Garcia'nın laylaylom yorumu bu kadar karanlık bir sona giden yolda karakterin depresif yanlarını bizlere hiç tanıtmıyor. Salieri - Amadeus ilişkisi gibi verilmeye çalışılan Modigliani - Picasso durumu ise fazla laubali kaçıyor. Sonuçta film bitince Modigliani'nin nasıl bir kişi olduğu ya da nasıl eserler verdiğini öğrenemiyoruz, bari yaşamından bir parçayı öğrendik diyoruz o da kurmaca çıkıyor, e dramatik bir derinlik de yok.

Aklımda kaldı; akıl hastanesinde Utrillo'nun zincirleri. Ressamların büyük yarışmaya katılacakları eserlerini çizdikleri sahne.

Sonuç; olmamış

7 şubat cumartesi

http://www.imdb.com/title/tt0367188/

30 Kasım 2008 Pazar

El Lobo (2004)

**** You can use all of your bullets except for this one. This one... is for Lobo ****

Konusu şöyle; Bask'lı işçi Txema (Eduardo Noriega) ayrılıkçı ETA örgütünün etkin elemanları ile yanyana yaşamasına rağmen şiddet dolu yöntemlerini içten içe desteklememektedir. İspanyol polisi iki taraflı çalışması ya da hapiste çürüyeceği teklifini sununca mecburen kabul eder ancak Lobo kod adıyla örgüt içinde yükselirken hem ailesinden kopacak hem de idealist hayallerinin yok olmasını çaresizce izleyecektir.

Ne anladım; Miguel Courtois'in yönettiği film ilk çağrışımda Spielberg'in Munich'ini anımsatıyor. Franco rejiminin son yıllarında hükümet tarafından kullanılan ama her an gözden çıkarılabilen derin devlet maşası Lobo sıradan bir adamın üzerinden önce ETA örgütünün politik çözüm mü teröre dayalı kargaşa mı çatışmalarını anlatıyor. Asıl vurucu noktası ise devletin bu örgütün kökünü kazıma ve olayları çözüme ulaştırma şansını yakaladığında kendi varlık sebebini olumlayan bu ölümlerin devam etmesinden yana aldığı tavrı göstermesi. 70'lerden sağlam birkaç şarkının yer aldığı müzikleri de çok şık. Ana karakterin azılı bir ETA militanına çok hızlı dönüşmesine rağmen senaryoda bundan başka rahatsızlık veren bir yer yok. "Kurt"un teşkilatı çökerten tek kişilik ordudan ziyade gerçekçi bir şekilde hem hükümeti tarafından hem de halkı tarafından terk edilen bir kişi olarak sunulması da filmin gerçek hikayenin ağırlığını kaldırmasını sağlamış. Terörün ve derin devletin olduğu her yerde geçerli olabilecek bir konu.

Aklımda kaldı; kurdun deparı. İsim yazılı kurşun.

Sonuç; gayet iyi

29 kasım cumartesi izledim

http://www.imdb.com/title/tt0385842/

10 Ağustos 2008 Pazar

If Only (2004)

** Kelekler şehri **

Konusu şöyle; Ian'ın (Paul Nichols) ona pek de iyi davranmadığı bir günün ardından kız arkadaşı Samantha (Jennifer Love Hewitt) bir araba kazasında ölür. Vicdan azabıyla oyanan Ian farkeder ki o günü baştan yaşamaktadır. Olayları değiştirmek için uğraşır.

Ne anladım; tv yönetmeni Gil Junger'den JLH'ın aynı zamanda yapımcısı olduğu bir romantik hikaye. Aşk meşk yanında biraz alacakaranlık dokunuşlarla "Melekler Şehri" severleri tavlayabilecek bir romantik (komedisi yok) film. Tom Wilkinson'un şöför azrail rolünde pek pasif kaldığı, Londra (ve devasa bir dönmedolap) fonlu, vıcık vıcık bir melodram. Masalımsı öğeleri yavaş yavaş hikayeye sokup sonra dizginleri kaçırınca koca orkestraya bir sayfa çiziktirilmiş nota ile senfoni gibi bir parça çaldırmaya varan başıboş senaryo mantık arayanları iyice kızdıracak cinsten. Jude Law türevi performansı ile Paul Nichols ve şarkıları hem yazan hem de söyleyen JLH idare eder bir film çıkartıyor.

Aklımda kaldı; dönmedolap.

Sonuç; meraklısına

10 ağustos pazar günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0332136/

Harold & Kumar Go To The White Castle (2004)

*** We're so high right now! We're not low ***

Konusu şöyle; Harold Lee (John Cho) disiplinli ve çalışkan bir asyalı göçmendir ve iş yerindeki çalışma arkadaşlarının üzerine yüklediği angaryalarla haftasonunu çalışarak geçirmek zorunda kalacakken ev arkadaşı; doktor babasının ayarladığı iş görüşmelerinden kaytarmaya çalışan Kumar Patel (Kal Penn) onu tv seyredip uyuşturucu çekip eğlenmeye ayartır. TV'de gördükleri hamburger reklamları akıllarını başlarından alır ve en yakın White Castle'a doğru yola düşerler.

Ne anladım; Kevin Smith tarzını anımsatan gene Jersey'li iki tiplemenin uyuşturucu ve fast food eksenli hikayesi. Öncelikle iki ana karakterin; biri hint diğeri çin göçmeni olmasına rağmen; Amerikan toplumunda kendine yer bulmaya çalışan ve yerleştirildikleri klişelere isyan eden tutumları filmi ayrı bir yere koyuyor. Asıl klişe olanlar bu kişilere tip ve etnik kökenleri dolayısıyla önyargılarla yaklaşan sokaktaki beyaz çöplük çetesi, iş yerindeki beyaz çöplük kibirliler vs. Seri katil çakması freakshow bambaşka bir hayat sürerken kahramanlarımız da bildiğimiz ezik göçmenlerden değil. Uyuşturucu seviyorlar, iyi araba kullanıyorlar, kızlar konusunda tutuklar ama "altın gibi kalpleri var" Nihayetinde bir son konuşma ile ailelerinin "tüketebilmek" için Amerika'ya geldiklerini ve tüm bu maceranın ruhunu ilan ediyor ki Kumar, bu filmde çok gülmemiş olsam da bu ikilinin Guantanamo'da geçen maceralarını izleme listeme koydum.

Aklımda kaldı; Kumar'ın dev uyuşturucu torbası ile aşkı. Şarkı söyleyen sivilceli, jeeper creeper freakshow.

Sonuç; acaip

10 ağustos pazar günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0366551/

20 Temmuz 2008 Pazar

Resident Evil : Apocalpyse (2004)

** Rezildent **

Konusu şöyle; ilk filmde Umbrella şirketinin kontrol altında tutamadığı t-virüsü bu sefer daha beter yayılır. Tüm şehir tehdit altında kalınca yönetim şehri yoketmeye karar verir. Alice ve yol arkadaşlarının kurtulmak için birkaç saati kalmıştır.

Ne anladım; herhalde bu serinin de hayranları var ki filmlerini çekip para kazanmaya devam ediyor adamlar. Bilimadamı sony vaiosu ile tüm şehrin kameralarını izliyor ve elemanlarımıza yol tarif ediyor ki kızını kurtarabilsinler. Bilgisayar oyunu kalitesini bile tutturamayan senaryo ve efektlerle tek olayı başroldeki güçlü kadın karakterler olan bu seri Lara Croft'la aynı pastayı paylaşıyor. Sebep sonuç ilişkilerini anlatmaya zahmet etmeyen hikayede zombiler de, şirketin amaçları da, Alice'in ekibi kilisede camdan motorla dalacak kadar nokta vuruşu nasıl bulduğu da havada kalıyor. Lise seviyesi çocukların ilgisini ancak çekebilecek bu filmlerin sorunu o yaştaki çocuklara yasaklanması olsa gerek.

Aklımda kaldı; "GTA, Motherfucker! Oh, yeah! Ten points." Grand Theft Auto göndermesi. Nemesis'in binaya yaptığı saldırıda zenci eleman hariç hepsini hedefleyip indirdiği sahne.

Sonuç; ne bekliyordum ki

20 temmuz pazar günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0318627/

14 Ocak 2008 Pazartesi

The 50 Worst Movies Ever Made (2004)

*** O kadar kötü ki hakkaten kötü filmler ***

Konusu şöyle; sinema tarihinde yapılmış en kötü 50 film.

Ne anladım; büyük çoğunluğa Amerikan sinemasından, aralarda uzak doğu filmleri olmak üzere bir kötü film seçkisi. Her biri yaklaşık 1 dakikada anlatılmış olmuş bir saatlik bir kaynak. Arada Haluk Bilginer de Ishtar dolayısıyla görünüyor. Ed Wood filmleri de olmazsa olmaz ama en azından listenin tepesinde daha önceden duymadığım filmler vardı.

Aklımda kaldı; ikinci olan Eegah! birinci filmden daha akılda kalıcı bir rezalet.

Sonuç; değişik bir liste

13 ocak pazar günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0449786/

25 Kasım 2007 Pazar

Speak (2004)

**** Susma, sustukça.. ****

Konusu şöyle; yaz tatilinin ardından liseye geri dönen Melissa bir önceki senenin sonunda sebepsiz yere polisi arayıp bir partinin basılmasına sebep olduğu için tüm okul tarafından dışlanır. Partide bir travma yaşamıştır ve kimseyle konuşmamaya karar vermiştir.

Ne anladım; çevresiyle hiç konuşmamaya karar veren bir gençten yola çıkarak lisede arkadaşlarıyla ve evde ailesiyle bir gencin ilişkilerini derinlemesine inceleyen güzel bir psikodrama. Sonunda ortaya çıkan büyük bir sürpriz değil tahmin edilebilir bir olay ancak Melissa'nın bu durum karşısında tüm toplum tarafından geçirdiği değişimin sorgulanması ve yardım edilmeye çalışılması yerine bunun ergenlik değişimine verilip yüzeyle şekilde eleştirilmesi filmin temel noktası. Genellikle komedilerde izlediğimiz Steve Zahn burada ciddi bir rol sergiliyor ve biraz çılgın ve değişik resim öğretmeni rolünde akılda kalıcı bir oyun çıkarıyor. Tabi Panic Room'un astımlı kızı Kristen Stewart da çok iyi oynuyor başrolde.

Aklımda kaldı; orda da ders saatinde geç kalanı müdür yardımcısına yolluyolar sanırım.

Sonuç; gayet iyi bir tv draması

25 kasım pazar günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0378793/

21 Ekim 2007 Pazar

Cellular (2004)

* Kim Basinger emekli olsun *

Konusu şöyle; çocuğunu okula göndermesinin hemen ardından Jessica Martin (Kim Basinger) birkaç adam tarafından (başlarında Jason Statham var) kaçırılır ve bir odaya kapatılır. Adamların odadaki telefonu bir şiddet gösterisi ile parçalamasına rağmen teyzemiz kabloları kullanarak McGywervari yetenek sergileyerek rastgele bir cep telefonunu çaldırmayı başarır. Karşısına çıkan elemanı kendisini kurtarması için ikna etmeye çalışır.

Ne anladım; Phone Booth'u da yumurtlayan senaristin gene telefon takıntılı bir hikayesi. Oyuncu kadrosu çok sağlam (William H. Macy var, Chris Evans fena bir oyuncu değil vs.) ama hepsinin en kötü performansları olarak gösterebilecekleri bir toplama. Tamamen sığ senaryo ve yönetim hatası. Müzik bazı sahnelerde bambaşka modlarda çalıyor, sanki ilk taslakmış gibi duruyor, bir bütünlük yok.

Aklımda kaldı; bu kadar sağlam kadroya rağmen bu kadar dandik film yapmak başarı.

Sonuç; dişimizin kovuğuna gitmedi, tabi sonra bi film daha patlattık

20 ekim ctesi gecesi Şölen ve Tolga ile izledik.

http://www.imdb.com/title/tt0337921/

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Long Way Round (2004)

***** Uzun yoldan *****

Konusu şöyle; İngiliz aktör Ewan (yuvın diye okunuyomuş) McGregor ve kankası Charlie Boorman (ingiliz yönetmen John Boorman'ın oğlu) motorsiklet ile Londra'dan New York'a bir macera yaşamaya karar verirler. Ama uzun yoldan. Bu macera hazırlık aşamaları ile birlikte 7 bölümlük bir mini diziye dönüşür.

Ne anladım; iki kankanın kendilerine sponsor bulma çalışmalarını, projenin şekillendiği zamanları konu alan ilk bölüm dahil çok keyifli bir macera. 115 günde 20.000 millik bir yolculuk. Önce Almanya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya gibi ülkeleri hızlı hızlı geçiyorlar, sonra macera başlıyor. Kazakistan'da her yerde eskort vermeye çalışan ve başlarına birşey gelmesinden endişelenen hükümetle biraz sıkıntı yaşıyorlar. Moğolistanda yol namına hiçbirşey yok, Rusya'ya döndüklerinde asfaltı öpecek duruma geliyorlar. Bu sırada da her geçtikleri yerde misafirperverlikle, ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalışan insanlarla karşılaşıyorlar, unicef için yaptıkları aktiviteler de cabası. Birbirinden çok farklı kültürlerle karşılaşıyorlar ve bir yerde dedikleri gibi motorsiklet içinden geçtikleri ortamla daha açık bir ilişki kurmalarını sağlıyor. 2004 yılında yaptıkları bu yolculuğun ardından bu sene de Long Way Down isimli bir tur yapmışlar, Londra'dan Cape Town'a. Şu aralar post prodüksiyon çalışmaları devam ediyor.

Aklımda kaldı; evinde kaldıkları Rus Mafyası kılıklı adam. Müzik bandı çok iyi, özellikle Stereophonics'in aynı isimli parçası güzel. Moğolistan'da dibe vurdukları ve kısa yoldan kaçmayı düşündükleri kısımlar. Kazakistan'da içlerinden sadece birinin içebildiği testis çorbası. KTM motorsiklet firmasının attığı kazık (Ewan çok istiyor onunla yola çıkmayı, adamlarda önce kabul ediyor, sonra başarabileceğinize inanmıyoruz diye iptal ediyorlar, elemanlar da BMW ile anlaşıyor).

Sonuç; insanın macera yaşayası geliyor.

25-26 ağustos haftasonunda izledim.

http://www.imdb.com/title/tt0403778/

8 Haziran 2007 Cuma

Spartan (2004)

*** İşareti gördüm %) ***

Konusu şöyle; üst düzey bir Amerikan hükümeti yetkilisinin kızı kaybolur. Soğukkanlı Özel Harekatçı Scott olayı araştırırken hikayenin görünenden daha karışık olduğu ortaya çıkar.

Ne anladım; usta sıfatlı senaryo yazarı David Mamet (ki House Of Games'den başka elle tutulur bir yapıtını göremedim daha) son dönemde yazdıklarını yönetme hevesinde. Tony Scott tarzı karakterler ve aksiyon çekmeye çalışan ama yanına bile yaklaşamayan Mamet gene idare eder bir film çıkarmış.

Aklımda kaldı; Al Bundy aksiyon filminde, gelecek sezon 24'de de oynar belki. Zaten film de 24'ün 1-2 bölümü birleştirilmiş gibi birşey.

Sonuç; idare eder

7 haziran gecesi evde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0360009/

5 Haziran 2007 Salı

What The **Bleep** Do We Know? (2004)

*** Polkasız Polonya düğünü olmaz! ***

Konusu şöyle; kalbi kırık düğün fotoğrafçısı Amanda kuantum fiziğinin bazı prensiplerini öğrenip hayatına uygulayarak yeni bir bakış açısı kazanır.

Ne anladım; pozitif düşünce konusunda uzun bir reklam gibi bir film. Oturaklı adamlar çıkıyor gibi arada ama isimleri ve ne iş yaptıkları yazmıyor. Filmin sonunda anladığım kadarıyla bunların çoğu filmi çekenlerin kankaları. Adamların kameraya konuştukları kısımlar ki bu filmin nerdeyse tamamı sıkıcı. Dramatizasyonların bazı kısımları ise anlaşılmaz. Bilimsel bir altyapısı olmayan, mistik bazı anlamlar yaratmaya çalışan bir film. Scientology ile bir bağlantısı olsa gerek. Matrix'teki gibi Tavşan Deliğinden aşağı inmeyi hayatın gerçek anlamına geçiş olarak kullanıyor.

Aklımda kaldı; çok eğlenceli bir düğün bölümü var.

Sonuç; bir belgesel olarak fazla boş

5 haziran ptesi akşamı evde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0399877/

15 Şubat 2007 Perşembe

Spider Forest - Geomi Sup (2004)

*** Karmaşık bir polisiye ***

Konusu şöyle; bir orman evinde iki ceset bulan Kang Min aynı zamanda katili de görür, onu kovalar ama yakalamak üzereyken dayağı yer. Daha sonra da bir arabanın altında kalır ve beyin sarsıntısı geçirir. Olayı hatırlamakta zorluk çeken Kang Min polis arkadaşıyla beraber neler olduğunu çözmeye çalışır.

Ne anladım; sürprizli bir polisiye film. Kayıp Otoban'ı anımsatan sahneler ve dönüşler mevcut, ama ona göre daha anlaşılabilir bir film. Yani ben anladığımı sanıyorum en azından. Güney Kore kaliteli popüler film sineması üreten bir ülke, buradan çıkan filmler başarılı olursa hollywood alıp tanınmış oyuncularla yeniden çeviriyor bu sefer onlar bir amerikan hikayesini yeniden çevirmiş gibi. Uzakdoğudan çıkan filmlerin ortak noktası haline gelen, karakterlerden birinin geçmişinin sonlarda ortaya çıkması, çocukluktan bir hikaye bu filmden de eksik değil.

Aklımda kaldı; adama araba çarptığı sahne sayesinde Adapazarı yolunda geçtiğimiz tünelde hep bu film aklımıza gelecek heralde.

Sonuç; koreden babam çıksa izlerim

15 şubat perşembe akşamı evde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0407821/