Arama

30 Aralık 2007 Pazar

Death Sentence (2007)

*** No thanks, dad. I'm taking the car ***

Konusu şöyle; iki yetişkin erkek çocuk sahibi Nick Hume (Kevin Bacon) bir şirkette yöneticidir. Büyük oğlunun hokey maçından dönüşte benzinlikte bir çetenin saldırısına uğrarlar ve oğlan ölür. Nick en fazla 3-5 yıl ceza alacağını öğrenince suçlu aleyhinde tanıklık etmez. Amacı dışarıya çıkınca kendi adaletini sağlamaktır.

Ne anladım; testere serisinin yaratıcısı James Wan'dan bir intikam filmi. İntikam filmi denince ilk akla gelen Death Wish'in uyarlandığı kitabın yazarının bir başka romanından uyarlama. Önceki filmlerinde olduğu gibi karakterler fazlasıyla yüzeysel, çete ve kötü adamlar abartılı karton tipler. Belli ki amaçlanan trajik bir hikaye ile John Woo tarzı bir anlatımı birleştirmek olmuş ama pek tutmamış. (Finalde çetenin merkezi şapelvari kırmızı renkli acaip bir mekan, bir güvercinler eksik) İki ayrı film arasında zap yapıyoruz hissi veriyor. Genel olarak intikam hikayesi türünün gereklerini sağlıyor ve eğlencelik olarak başarılı sayılır. Yalnız hastaneden neden kaçtığını hiç anlamadım, bir de John Goodman'ın ne işi var bu filmde.

Aklımda kaldı; filmin ortalarında otoparkta geçen kesintisiz katlar arasında dolaşan uzun ve mükemmel bir sahne var. Girişte çocukların büyümelerini gösteren ev kamera görüntüleri de güzel bir giriş olmuş.

Sonuç; idare eder.

30 aralık pazar günü evde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0804461/

Cassandra's Dream (2007)

**** Hayallerinizi gerçekleştirmek için ne kadar ileri gidersiniz? ****

Konusu şöyle; sınıf atlama hayallerindeki iki kardeş, Ian (Ewan) ve Terry (Colin), biri hayallerinin kadınını maddi yönden tatmin etmek için, diğerinin şansının tersine dönmesi ile çok ciddi borçlanması sonucunda yüksek miktarda para ihtiyacına düşerler ve idolleri olan zengin amcalarından borç isterler. Bu iyiliğin karşılığında amcalarının da bir isteği vardır.

Ne anladım; filmin ve filmdeki teknenin adı Yunan mitolojisinden, gerçekten gelecekte olacakları söylemesine rağmen kimsenin inanmadığı trajik kahramandan geliyor. Burada da filmin içinde bu döngü tamamlanmadığına göre izlediğimiz bizim için bir kehanet ama biz de ciddiye almayacağız ve sonunda başımıza gelecek olan budur. Woody Allen'ın ciddi film kontenjanından, hatta finaliyle mideye yumruk gibi oturan bir kara film. Varoluşçu tadı sonuna kadar veriyor film, iki başrol de bence çok başarılılar. Yavaşça deliren Terry rolünde Colin Farrell hakikaten oyuncuymuş dedim. Match Point tarzını sevenlere.

Aklımda kaldı; Terry'yi iyice batarken bıraktığımız ama sonraki sahnede mucize gibi şansının tersine döndüğünü öğrendiğimiz olaylar. Bonnie ve Clyde göndermesi

Sonuç; çok yaşa Woody.

30 aralık pazar capitolde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0795493/

The Nanny Diaries (2007)

*** Annie the nanny ***

Konusu şöyle; üniversiteden mezun olan ancak hayatta henüz ne yapacağına karar verememiş olan Annie tesadüfen Manhattan'ın yukarı doğusunda yaşayan zengin annelerinden biri tarafından çocuk bakıcısı sanılır. Annie mesleğine karar verene kadar geçiş süreci içinde bu teklifi değerlendirmeyi seçer ve bambaşka bir dünya ile tanışır.

Ne anladım; birkaç yıl önce American Splendor ile sevdiğimiz yazar/yönetmen çiftten bir yarı otobiyografik roman uyarlaması. Roman gerçekten bu işi yapmış olan yazarın yaşadıklarını içeriyormuş ve bir ara bestseller olmuş. Scarlett Johanson role uymuş, onun yanında Chris Evans biraz teklese de (sanki bir ingiliz filmindeki amerikalı hödük gibi olmuş), Paul Giamatti ve Laura Linney (Bay ve Bayan X) çok başarılılar. Film biraz değişik bir komedi gibi başlıyor ama anlatım olarak bildik romantik komedi sularına dönüyor ve biraz dalgalanmalarla beraber ortalamayı tutturuyor. Bridget Jones 3 gibi düşünülebilir.

Aklımda kaldı; doğal tarih müzesinde geçen giriş anlatımı, ayrı bir tür olarak yukarı Manhattan zengin ailelerini tanıttığı sahne.

Sonuç; fena değil

29 aralık gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0489237/

The Brave One (2007)

** Zaten sevmem Jodie Foster'ı **

Konusu şöyle; Erica Bain (Jodie Foster) radyo programı ile New York şehrine melankolik yayınlar yapan bir yayıncıdır. Nişanlısı David (Losttan Said - Naveen Andrews) ile bir gece gezmesinde Central Park'ta bir çetenin saldırısına uğrarlar ve David ölür. Olaydan haftalar sonra bu duruma isyan edip suçları şehirde kendisi cezalandırmaya başlar.

Ne anladım; hikaye tabii ki Charles Bronson'ı getiriyor akla. Ama burada 57'lik le dolaşan bir maço yerine çok hevesli olmasa da gerçekten hakeden ama normal adalet sistemine kalırsa asla ceza almayacağı kesin suçlulara son çare olarak birkaç kurşun takdim eden, şehirli bir genç kadın var. Gözünü kan bürümüş bir intikamcıdan ziyade önce polise başvuran, oradan hemen ve kesin bir yardım bulamayacağını anlayınca kendini korumak amacıyla bir silah alan ve önce kaza eseri sonradan ise bilerek ve zevk alarak, ama her seferinde kesinlikle kötü adam olduğu belli olan pislikleri temizlemeyi kendine görev edinen bir anti kahraman rolü, özellikle kadın olması gerekince Jodie Foster bu rol için tam uyan bir oyuncu. Metroda görsem iner başka vagona binerim. Terence Howard'ın gerçeği arayan polis karakterinin de işin içine girmesi ile iyice televizyon filmi havasına giren sıkıntı verici bir anlatımı var filmin. Crash tarzı hesapçı senaryosu yapay durmasının temel sebebi.

Aklımda kaldı; Collateral havası çekimleri

Sonuç; hiç ısınamadım

29 aralık ctesi gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0476964/

26 Aralık 2007 Çarşamba

3:10 To Yuma (2007)

**** They're gonna hang me in the mornin', I'll never see the sun ****

Konusu şöyle; iç savaşta tek bacağını kaybetmiş olan ve büyük oğlu tarafından pısırıklıkla suçlanan çiftçi Dan Evans (Christian Bale) borcundan dolayı evini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ünlü haydut Ben Wade (Russell Crowe) yakalanıp Yuma hapishanesine giden trene yetiştirilmesi işi çıkınca 200 dolar karşılığında görevli ekibe katılır.

Ne anladım; sürekli değişik türlere el atan James Mangold'dan bir yenilik daha. Daha önce yaptığı Copland'i hatırlatıyor. Bir western olarak Unforgiven ile High Noon tadları var filmde. Finale gelene kadar bence mükemmel götürüyor hikayeyi, karakterlere odaklanıyor, silahların ateşlendiği aksiyon sahneleri de dengeli. Tek sorun karakterlerin yaptıkları acaip davranışlar ve diğerlerinin bunlara tepkileri (Ben Wade birini öldürüyor iki tokat atıp devam ediyorlar, birini uçurumdan atıyor gene bişey yok, vur gitsin işte. Özellikle başta yakalandığı sahne ve finaldeki karakterin geçirdiği büyük dönüşüm tam uyduruk duruyor) Bir de Charlie Prince rolündeki Ben Foster'ın oyunu abartılı geldi. Bunların dışında çok beğendim.

Aklımda kaldı; Charlie Prince'in kanun adamlarının başına ödül koyduğu sahne. Ben Wade'in şarkısı. Peter Fonda abimiz. "I've always liked you Byron, but even bad men love their mommas."

Sonuç; mükemmel olabilirmiş.

25 aralık gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0381849/

23 Aralık 2007 Pazar

The Invasion (2007)

** Uzaylılar kovalasın **

Konusu şöyle; Washington'da oğluyla yaşayan psikiyatrist Carol Bennell (Kidman) uzaydan gelen bir virüsün insanları ele geçirerek hızla yayıldığını ve oğlunun bağışıklığa sahip olduğu için hedefte olduğunu farkeder.

Ne anladım; daha önceden üç kez sinemaya uyarlanan hikayenin bu Hollywood uyarlaması Das Experiment ve Der Untergang filmlerinin yönetmeni tarafından (Oliver Hirschbiegel) ele alınıyor. 1956 Don Siegel'ın yönettiği versiyon sadeliğine rağmen bence bilimkurgunun mükemmel öncülerindendir. Bu yüzden bu filmi beğenmeyeceğimi biliyordum ama bu kadar kötüsünü de beklemiyordum. Her hikayenin standart senaryo şablonlarına oturtulup servis yapılması (boşanmış anne, korumak için hayatını hiçe sayacağı çocuk, anlayışlı erkek arkadaş) burada hiç işlememiş. Hislerinden arınmış ve "mutlu" bir toplum olmak ile "insan" olmak ama savaşlara ve kötülüklere açık yaşamak arasındaki seçimi temeline oturtmaya çalışıyor film ama laf arasında iki cümleyle geçiştiriyor bu meseleyi de.

Aklımda kaldı; bir tek herhangi bir makyaj ya da efekt kullanılmamasına rağmen dönüşüm geçiren insanlar çok kolaylıkla ayırt edilebiliyor, onu beğendim.

Sonuç; orijinali dururken boşa zaman kaybı

22 aralık 2007 gecesi tolgalarda izledik

http://www.imdb.com/title/tt0427392/

Shoot 'Em Up (2007)

**** Guns don't kill people! But they sure help ****

Konusu şöyle; Mr. Smith (Clive Owen) bir mafya hesaplaşması sırasında hedefteki hamile kadının bebeğini doğurtur, kadın ölür. Asıl hedef olan bebeği korumasına alır ve ful aksiyon..

Ne anladım; filmin bir hikayesi var ama sadece sahneleri birbirine bağlamak ve soran olursa söylemek için. Yönetmen bir macera filmi çekmek istemiş ve çekmiş. Yeni örneklerden direk akla gelen Crank var. Bir çizgi film havasında ve uzakdoğu, hong kong aksiyonlarını anımsatıyor. Paul Giamatti kötü adam rolünde. Oturup izleyip hakkat güzel yapmış denir. Filmin ismi de önüne gelene ateş edilen aksiyon oyun türüne verilen ad, çok uymuş.

Aklımda kaldı; sahnelerin hepsi birbirinden kopuk; ortalarda Monica Bellucci ile sevişmelerinde adamlar odayı basıyor, amca orgazmı da sağlıyor herifleri de vuruyor, zirvede maçoluk. Aşırı sinirli Smith yolda sinyal vermeden şerit değiştirenlerden, kırk yaşında at kuyruğu bırakanlara kadar tüm nefretini kusuyor.

Sonuç; süper zevkli

22 aralık ctesi gecesi Tolgalarda izledik

http://www.imdb.com/title/tt0465602/

18 Aralık 2007 Salı

Heartbreak Kid (2007)

*** Kırıkkalpli çocuk ***

Konusu şöyle; Eddie Cantrow yaşını başını almak üzere bir adamdır. İnanılmayacak kadar mükemmel görünen çevre araştırmacısı Lila ile tanışır, babası ve arkadaşlarının gaza getirmesi ile 6 hafta içinde evlenmeye karar verir. Evliliklerinin ertesi günü o kadın gitmiş yerine bir canavar gelmiş gibidir. Tam henüz tam tanımadan evlendiği kadınla bir ömür geçirecek olmanın depresyonu içindeyken gerçekten hayatının aşkını balayında bulur.

Ne anladım; Farrelly biraderlerden bir aşkı arayan adam komedisi daha. Çok duyulmamış ve pek de başarılı olmadığı söylenen bir filmin yeniden çevrimi. Stiller'lar baba oğul oynuyorlar. Tarz olarak Ah Mary Vah Mary'i anımsatıyor ama senaryosu çok çalakalem yazılmış gibi. Ben Stiller'in karakteri genelde canlandırdıklarından daha pislik bir adam.

Aklımda kaldı; adamın aldığı porno film "Remember The Tight Ones!" :)) Başka filmlerden örnekler Night of the Giving Head , Intercourse With a Vampire , Good Will Humping, Lust of the Mohicans, Edward Penishands, There's Something In and Out of Mary, Big trouble in little vagina, rambone, SHAVING RYANS PRIVATES. "Partide gördüğün ilk gay i düğün organizatörü sanıyorsun" Finalde bir yıl sonrasında gene aynı replikleri saydığı ve aynı döngünün başladığı sahne.

Sonuç; sıradanlığı aşamıyor

18 aralık salı gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0408839/

16 Aralık 2007 Pazar

Hot Rod (2007)

** Smack destiny in the face **

Konusu şöyle; şöhreti kendinden menkul dublör Rod Kimble nefret ettiği üvey babasından intikam almak için hastalıktan ölmesine izin vermek istemez ve onu kurtarmak için 15 otobüsün üzerinden atlayacağı bir gösteri düzenler.

Ne anladım; bu filmin aklıma getirdikleri Napoleon Dynamite, Man on the moon, Sasha Baron (Ali G.), Nacho Libre. Bu film ve karakterler de kendi dünyalarında yaşayan ve normal dünya diye kabul ettiğimiz aleme teğet yaşayanları konu alıyor. Rod Kimble'da kendi hedefini belirleyip inatla ona doğru ilerleyen karakter hikayesini taşıyor. Filmin orijinal olmak ya da başyapıt olmak gibi bir kaygısı da yok zaten. MTV filmleri tadında.

Aklımda kaldı; kartal ruhu, tilki ruhu ve sonunda tüm hayvanlar aleminin ruhu. Okulda izlettiği kendi hakkıdaki belgesel.

Sonuç; deli saçması sevenlere

16 aralık pazar gecesi

http://www.imdb.com/title/tt0787475/

Hyteria: The Def Leppard Story (2001)

*** Bahtsız bedeviler grubu ***

Konusu şöyle; 80'lerin büyük rock gruplarından Def Leppard'ın kurulmasından en bomba albümü Hysteria'ya kadar trajedi dolu hikayeleri.

Ne anladım; tek kollu davulcuları ile kafa karıştıran efsanevi grubun müzikleriyle bezeli canlandırma belgesel tadında bir film. Prodüksiyon bütçesinin çok düşük olduğu efektlerden anlaşılıyor zaten tv için yapılmış. Grubu canlandıranlar elemanlara benziyor, müzikler güzel. Kaza hikayesi ile başlayıp geriye, grubun kuruluş günlerine dönüyor ardından dümdüz devam ederek Michael Jackson'a kafa tuttukları Hysteria albümüne kadar geliyor. İyi niyetli bir çaba.

Aklımda kaldı; rock of ages. Kaza sahnesi. Gitarist olarak seçmeye katılıp solist olarak kabul edildiği sahne.

Sonuç; grubu sevdiğim için bayılarak izledim

15 aralık ctesi izledim

http://www.imdb.com/title/tt0280754/

Hairspray (2007)

**** Meselesi olan bir müzikal ****

Konusu şöyle; dans tutkunu Tracy Turnblad hiç kaçırmadığı televizyon dans programının kadrosuna girme şansı bulur. Çevresinde yanlış gördüğü şeyleri de değiştirmeye çalışır.

Ne anladım; 1960'larda zencilerin beyazlarla beraber dans edemediği ve haftada bir gün özel programla televizyona çıkabildiği, dansçıların zayıflık ve güzelliğe göre belirlendiği bir dönemde hayli kilolu bir genç kızın önce kendisini yeteneğiyle bu programa kabul ettirmesi ardından tüm toplumun desteği ile formatı değiştirmesinin hikayesinin yeniden çevrimi. Filmin ağır topu Tracy'nin annesi rolündeki John Travolta. Başta çok acaip geliyor ama sonrasında alışılıyor. Geçen sene Dreamgirls'ün başrol oyuncusunun yakaladığı başarıyı bu sefer de Tracy rolündeki Nikki Blonsky yakalamış, sevimli ve başarılı. Çok hızlı başlayan film temposunu iyi ayarlıyor.

Aklımda kaldı; müzikler ve gösteriler genelde iyi. Girişteki Goodmorning Baltimore sekansı. Müebbet cezalı zenciler. Michelle Pfeiffer kötülüğün temsilcisi.

Sonuç; müzikal sevenlere

15 aralık ctesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0427327/

15 Aralık 2007 Cumartesi

License To Wed (2007)

** Robin Williams'dan bir dip daha **

Konusu şöyle; Ben Sadie'ye evlilik teklif eder. Kızın hayali evlerinin olduğu yerdeki kilisede evlenmektir. Orada evlenmeye izin verilmesinin şartı ise Rahip Frank'ın (Robin Williams) evlilik öncesi kursunu başarıyla bitirmektir.

Ne anladım; genellikle tv dizilerine (the office) iş yapan Ken Kwapis'ten televizyon kalitesinde bir film. Evlilik güllük gülistanlık bir hadise değildir, sorunlar da yaşanır diyip sonunda lafı "ama tek yol evliliktir"e getiriyor gene. Senaryo aşırı yavan, Robin Williams sahneye atılmış ama filmde bir fragmanı dolduracak bile ilgi çekici sahne yok. Örneğin Rahip'in Sadie'ye ilgisi varmış gibi bir ima yapılıyor ama hiç bir şey olmuyor. Et bebekler çok komik bir gag olacak diye bekliyoruz ondan da birşey çıkmıyor.

Aklımda kaldı; evlilik yemini yerine çizilen ve farklı şekillerde görünen ateş çemberinden geçen kamyon. Et bebekler.

Sonuç; olmamış bu kafayla da olması mümkün değil zaten

14 aralık gecesi izledim

http://www.imdb.com/title/tt0762114/

Rescue Dawn (2006)

*** Laos'ta kamp ***

Konusu şöyle; Teğmen Dieter Dengler (Christian Bale) 1965 yılında Vietnam savaşının öncesinde Laos'da ilk gizli görev uçuşuna çıktığında düşürülür ve esir düşer.

Ne anladım; Herzog'un ne yapmaya çalıştığını anlamadım öncelikle. Sonuçta elde gerçek bir öyküden uyarlanmış bir adamın esir düşmesi ve o süreçte yaşadıkları var. Sonuçta adamın anılarından yararlanıldığı biliniyorsa finalde kurtulduğunu da söylemenin bir sakıncası yok. Ama örneğin bu adamın bütün bu serüven sonunda birliğine geri dönüp hiç bir değişim göstermemesi ve tüm hikayenin insanın mücadelesine dönüşmesi hoşuma gitmedi. Oyunculuklar gayet özverili, üç oyuncu da (Steve Zahn ve Jeremy Davies'i de katıyorum) rolleri için gene ciddi kilo vermişler, Bale solucanları ve yılanları susuz götürüyor ama sonuçta anlatılan pek bir şey yok.

Aklımda kaldı; girişteki müzik eşliğinde köy bombalama sahnesi. Oyuncuların yukarıda da bahsettiğim performansları.

Sonuç; hayalkırıklığı

14 aralık cuma gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0462504/trivia

13 Aralık 2007 Perşembe

Superbad (2007)

*** süper de diil kötü de ***

Konusu şöyle; Seth ve Evan lise son sınıftan iki kankadır. Bir partiye hoşlandıkları kızlar tarafından davet edilirler. Arkadaşları içki almalarını sağlayacak bir sahte kimlik edinince de partiye içki götürme görevini üstlenirler ama işler çok yolunda gitmez.

Ne anladım; 40 year old virgin ve Knocked up filmlerinin yaratıcılarından fazla ara vermeden yeni bir film. Ana akım komedilerin aksine sevimli olmaya çalışmayan, dümdüz sokak ağzıyla küfürlerin sıralandığı ve çok gerçekçi karakterler ve olaylarla bezeli gençlik komedisi. Ne sevilebilir ve ilgi çekici karakterler içeren ne de çok komik olabilen sahneleriyle pek başarılı bulmadım. Bütün ergenlik sorunlarının arkaplanına iki erkek karakterin birbirlerinden ayrılma travmasını yerleştirip doğru açılımlarda bulunuyor ve bu tür filmlerin bomba kızları yerine gerçekçi karakterleri yerleştirmesi olumlu yanları. Amerikan Pastası tadında.

Aklımda kaldı; filmin içindeki ve özellikle finaldeki penis çizimleri.

Sonuç; boş değil

10 aralık pazar gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0829482/

Futurama: Bender's Big Score (2007)

*** ilovebender ***

Konusu şöyle; Planet Express kötü uzaylıların eline düşer ve Bender onların elinde çok güçlü bir silaha dönüşür.

Ne anladım; Simpsons'ın yaratıcısı Matt Groening'in bir başka animasyon dizisi olan Futurama birkaç yıl önce yayından kalkmıştı ancak bu ve önümüzdeki senelerde toplam 4 adet uzun metraj filmle hayata dönüyor. Hayranlarının yoğun çabaları ile oluşan bu projenin ilk filmi Bender's Big Score. Dizi versiyonunu çok sevdiğim halde filme pek ısınamadım. Uçuk mizahına diziyi bilmeden adapte olmak zaten mümkün değil.

Aklımda kaldı; tabiki bender.

Sonuç; diziyi sevenlere.

6 aralık perşembe izledik

http://www.imdb.com/title/tt0471711/

2 Aralık 2007 Pazar

La Môme (2007)

*** Acıların kadını ***

Konusu şöyle; Edith Piaf'ın sıradışı yaşamı. Annesi de bir sokak şarkıcısı olan Edith'de sokakta şarkı söylerken keşfedilir.

Ne anladım; film neredeyse Edith Piaf'ın tüm yaşamından kesitler sunuyor. Piaf'ı oynayan Marion Cotillard her aşamada çok iyi oynuyor, artık Edith Piaf denilince zihinde canlandırılacak figür haline gelmiş.. Geçen senenin Johnny Cash hikayesi Walk The Line'ı hatırlattı. İzlerken müziklere kapılıp geçiyor film ama ardından çok bir şey hatırda kalmıyor.

Aklımda kaldı; finaldeki "Non, je ne regrette rien". Sokakta arkadaşıyla şarkı söyledikleri sahne renkleriyle akılda kalıcı.

Sonuç; fena değil.

2 aralık pazar günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0450188/

The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (2007)

**** Son zamanların en uzun isimli filmi ****

Konusu şöyle; çocukluğundan beri Jesse James'i idolleştiren Robert Ford büyüdüğünde James kardeşlerin çetesine girmeye çalışır. Ancak sonunda Jesse James'i arkasından vuran kişi olarak ünlenir.

Ne anladım; 2000 yılında Chopper'ı yapan Andrew Dominik'in ikinci filmi. Adından da anlaşılabileceği gibi Jesse James efsanesinin fon olarak kullanan, asıl olarak Robert Ford isimli silik bir karakterin yaşadığı psikolojik baskı ve dönüşümlere odaklanan filmin klasik ya da modern bir western olarak tür filmi sayılması çok zor. Bunlar sadece ana karakterin yaşadığı dönem ve kişiler olarak arka fonu oluşturuyor. Film bana Oliver Stone'un Alexander'ını hatırlattı. Brad Pitt ve özellikle Casey Affleck (o acaip sırıtması ile) çok başarılı oynuyorlar özellikle abi rolündeki Sam Rockwell de çok iyi ve yönetmen de tamamen serbest bırakmış oyuncuları. Filmin süresinden de belli. Görüntüler de şahane.

Aklımda kaldı; Robert Ford'un çeteye girmek için başta yaptığı kötü giden iş görüşmesi!

Sonuç; değişik bir deneme diyebiliriz.

2 aralık pazar günü meydan'da gittik

http://www.imdb.com/title/tt0443680/