Arama

2001 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2001 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2009 Cuma

Wit (2001)

**** I trust this will have a soporific effect ****


Konusu şöyle; kanser teşhisi konulan Profesör Bearing (Emma Thompson) hayatını yeniden gözden geçirmeye başlar.


Ne anladım; Mike Nichols'dan Emma Thompson'un senaryosuna da katkıda bulunduğu televizyon draması. Ana karaktere ölümcül kanser teşhisinin konulması ile başlayan ve onun hastanedeki tedavi süreci süresince orada yatan başka bir hastamışız gibi kamerayla konuşarak kariyerine karar verişinden duygusal duvarlarını kuruşuna bir özet geçilen hikayesini usta ekip melodrama hiç yüz vermeden aktarıyor. Thompson'ın oyunu müthiş. Şiir gibi duygusal olduğu düşünülen bir konunun soğuk uzmanı sağlık gibi özünde insani olması gereken bir sorunla karşılaştığında kendi yarattığı hayatın benzeri bir ayna ile karşılaşıyor. Özellikle dialogları ve monologları çok başarılı.

Aklımda kaldı; buz yalama sahnesi (akla kötü birşey gelmesin). Öğretmeninin geldiği sahne.


Sonuç; çok iyi


30 ekim günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0243664/

3 Mayıs 2009 Pazar

CQ (2001)

** So this is the end... or is it the start? Of what? **

Konusu şöyle; yapımcı Enzo'nun (Giancarlo Giannini) filme bir son bulamadığı için filminden kovduğu yönetmen Andrezej (Gerard Depardieu) ve yerine gelen çılgın yönetmen Felix DeMarco'nun yanında, bir seksi bir kadın ajan olan Dragonfly'ın hikayesinin anlatıldığı filmde çalışan kurgucu Paul (Jeremy Davies) bir yandan da kendi otel odasında kız arkadaşıyla da beraber kendi yaşamını konu alan sinema tarihinin en dürüst filmini çekmeye çalışmaktadır.

Ne anladım; büyükustanın oğlu Roman Coppola'nın film yapma tarihi ve sürecine bir bakış atan ilginç denemesi 60 ve 70 lerin avrupa sinemasının ana figürlerini, tür filmi çekmeye çalışan bir sanat filmi ekibini ve filmin bir sonu olması gerekliliğinin sorgulanması konu alıyor. Deneysel bir proje havasının hakim olduğu film bu temaları arkaplanda tutarken aslen Paul'un varoluşçu deneyimine yöneliyor. Karakterin psikoterapi seansları haline gelen kendi mini film çekimleri nihayetinde kabuğunu kırıp tırtılın kelebeğe dönüşümüne zemin hazırlayacak bir itici güç oluyor. Film içindeki filmin sorunu olan bir sonuca bağlanmama bu filmin yapımcısı için problem olmamıştır ama izleyici için parçalar eğlenceli olabilse de bütün olarak pek anlam ifade etmiyor. Dragonfly filminin sonunun havada kalması yerine olabildiğince rasyonel bir bilimkurgu finaline bağlanması zaten günümüzdeki ana akım sinemasının başımıza açtığı bela değil mi.

Aklımda kaldı; kirpiğe üflerken tuttuğu dilek "Kedilerin konuşmasını isterdim."

Sonuç; bayık.

1 mayıs günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0254199/

8 Aralık 2008 Pazartesi

Vidocq (2001)

*** Dijitalle çekilmiş dönem filmi kılığında fantastik polisiye ***

Konusu şöyle; 1830 yılında, Parisin göbeğinde bir cam üretim yerinde detektif Vidocq (Gerard Depardieu) kimliği belirsiz, yüzünün yerinde ayna ve fantastik güçlere sahip olan bir hayalet tarafından öldürülür. Onun hayat hikayesini yazmakta olan Boisset (Guillaume Canet) kitabını bitirmek için onun araştırdığı son suç dizisinin peşine düşer.

Ne anladım; Pitof isim ya da lakaplı yönetmenin Jean Christophe Grange'nin yazdığı hikayeyi görselleştirdiği bir devrim sonrası Fransa hikayesi ve yazarın ününe uygun olarak gerçeküstü öğelerle bezeli bir polisiye. Romanlarından birine benzetmek gerekirse zaman olarak olmasa da öğelerden dolayı Taş Meclisi'ni seçebilirim. HD ile çekilen ilk uzun metraj ya da uzun metrajlardan biri olan hikayenin 1800 lerde geçmesi yadırgatıcı geliyor çünkü genelde o dönemin insanlarını arasında dolaşan kameraların gözüyle izlemeye alışık değiliz. Nihayetinde oluşan bir suçun ardından bir konudışı karakterin değişik insanlarla konuşarak adım adım gerçek hikayeye ulaşması şablonuyla anlatılmış ilgi çekici ve meraklı bir hikaye var ortada. Benzer çabalarla yapılan bir çok fransız ve hollywood aksiyonundan daha iyi.

Aklımda kaldı; Batman'e benzeyen ve pelerinin içinde bir değişik dövüşen simyacı ile Vidocq'un birbirine girdikleri sahneler. Yıldırımla cinayetler. Simyacının maskesi.

Sonuç; gayet iyi

8 aralık pazartesi günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0164961/

19 Ekim 2008 Pazar

My Sassy Girl (2001)

***** Ölmek mi istiyosun? *****

Konusu şöyle; Kyun-woo (Tae-hyun Cha) metroda bir adamın üstüne kusan sarhoş kıza(Ji-hyun jun), arkadaşı sanılınca mecburen yardım eder. İlginç başlayan sıradışı ilişkileri genelde kızın hırçınlıklarına ve adamın ayak uydurmasına dayalıdır.

Ne anladım; gerçek olaylara dayalı hikaye baş kişinin kız arkadaşıyla ilişkisini internette blog olarak anlatması ile duyulmuş ardından romana ve bu filmin senaryosuna dönüşmüş. Tabii bu dönüşüm kendi kendine olmamış, yönetmen Jae-young Kwak aynı zamanda senaryonun da sahibi, ki filmin başarısı orada yatıyor. Vurdumduymaz gencin kız ile bazen oteldeki gibi durum komedisine dönüşen, bazı kısımlarda birlikte çevrelerine isyan ettikleri ilişkilerindeki, film bittikten sonra hızla bir göz attığımda kullanılmış yan hikayelerin çeşitliliğine şaşırdım. Aslında bölümler gerek anlatım gerek hava olarak bir filmin sahnelerinden ziyade komedi programının skeçleri gibi duruyor ama iki oyuncunun doğallığı iyi bir bağ sağlıyor. Son bölümündeki büyük tesadüf bile öncesinde bu kadar iyi hazırlık yapılınca hatta tüm filmin bunun üzerine kurulduğu düşünülürse, en basit hikayenin bile anlatımla nasıl renklendirilebileceğinin bir örneği. Kore sineması bunları bir kural kitabına bağlı kalmadan denemeye cesaret etmesi sayesinde başyapıtlar çıkarabiliyor.

Aklımda kaldı; metroda kusma sahnesi, oteldeki sahneler, kızın senaryoları, metroda yerdeki çizgi bahisleri, ayakkabı değiştikleri sahne, 100. gün, lise kıyafetinde çıkışları, kızıyla aynı şekilde içen baba, sürekli annenin ziyarete zorladığı teyze

Sonuç; gayet iyi

11 ekim ctesi izledim

http://www.imdb.com/title/tt0293715/

7 Ocak 2008 Pazartesi

Session 9 (2001)

*** Mary kim ki? ***

Konusu şöyle; bir asbest temizleme ekibinin başındaki Gordon, işe ihtiyacı olduğu için terkedilmiş bir hastanenin temizlenmesi için 3 haftalık işi 1 haftada bitireceğine söz vererek işi alır. Hastane pek tekin değildir.

Ne anladım; Makinist (2004) filminin yönetmeninin daha önceki bir çalışması. En doğrudan paralellik Shining ile kurulabilir. Görüntülerinin tv filmi seviyesinde olmasına rağmen iyi bir oyuncu kadrosu var. CSI serileri ile bilinen David Caruso, Peter Mullan (sadece bir sağlam oyuncu olsa direk ondan şüphelenicem, ama böyle iki adam olunca sonuna kadar katili bulmak da zorlaşıyor) ve Josh Lucas başta olmak üzere 5-6 kişiden oluşan karakterlerin ıssız bir akıl hastanesinde sesler ve hayallerle yüklü gerilimli macerası serbest kamera hareketleri ile yer yer Blair Cadılaşıyor. Finalinde olayların sebebinin tam olarak açıklanmaması ile seyirciye de büyük iş bırakan değişik bir gerilim. SPOILER: (En akla yakın senaryo, adam katliam yapar, ket vurur, sonrasında bir de işin kısa sürede bitirilmesi stresi ile tamamen çöker)

Aklımda kaldı; yarasa şekilli bina. Phil: [to the crew] Good first day, guys.
Henry: Yeah. If it keeps up like this, we'll all be dead by Monday. :)

Sonuç; iyi

6 ocak pazar gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0261983/

16 Aralık 2007 Pazar

Hyteria: The Def Leppard Story (2001)

*** Bahtsız bedeviler grubu ***

Konusu şöyle; 80'lerin büyük rock gruplarından Def Leppard'ın kurulmasından en bomba albümü Hysteria'ya kadar trajedi dolu hikayeleri.

Ne anladım; tek kollu davulcuları ile kafa karıştıran efsanevi grubun müzikleriyle bezeli canlandırma belgesel tadında bir film. Prodüksiyon bütçesinin çok düşük olduğu efektlerden anlaşılıyor zaten tv için yapılmış. Grubu canlandıranlar elemanlara benziyor, müzikler güzel. Kaza hikayesi ile başlayıp geriye, grubun kuruluş günlerine dönüyor ardından dümdüz devam ederek Michael Jackson'a kafa tuttukları Hysteria albümüne kadar geliyor. İyi niyetli bir çaba.

Aklımda kaldı; rock of ages. Kaza sahnesi. Gitarist olarak seçmeye katılıp solist olarak kabul edildiği sahne.

Sonuç; grubu sevdiğim için bayılarak izledim

15 aralık ctesi izledim

http://www.imdb.com/title/tt0280754/

4 Ağustos 2007 Cumartesi

Le Peuple Migrateur (2001)

**** Uçan kazlar ****

Konusu şöyle; dünyanın çeşitli köşelerinden göçmen kuşların hikayeleri.

Ne anladım; Microcosmos'u yapan sabır küpleri bir 3 yıllarını da bu işe vermişler. Yakından çekim yapabilmek için erkenden alıştırmak amacıyla yumurtalarla konuşmuş çekim ekibi, kamera sesi dinletmişler vs. Bu kadar çabanın sonunda da bir sürü çarpıcı görüntü yakalamışlar.

Aklımda kaldı; filme özel çekim tekniklerinden kuşların uçuşunun yakın çekim gösterildiği yerler özellikle etkileyici. Kanadı kırık kuşun yengeçlerin saldırısına uğradığı sahne. Güzel güzel uçarken avcıların saldırıp teker teker kuşları indirdiği sahne

Sonuç; etkileyici

4 ağustos cumartesi sabah izledim

http://www.imdb.com/title/tt0301727/

31 Mart 2007 Cumartesi

Waking Life (2001)

*** Iguana, rüya görmeyenleri ısıracaktır ***

Konusu şöyle; klasik anlamda bir konusu yok filmin. Bir adam uyanmaya çalıştığı halde her uyanışında hala rüyada yaşadığını görüyor ve bu rüyalarında çeşitli insanlarla konuşarak ya da izleyerek yaşam hakkında dialoglar "yaşıyor".

Ne anladım; bu filmi izlemenin ağır bir roman okumaktan çok farkı yok. Karakterler hayat, varoluşçuluk, rüyalar, evren hakkında sürekli, ağır ve o kadar çok konuşuyorlar ki altyazı okumaktan görüntülere bakmaya pek vakit kalmıyor. Sanki çok ciddi bir muhabbet dönüyor biz de neler konuşulduğunu anlamaya çalışıyoruz belki söz bize düşer diye. Tüm film canlı olarak bir kez çekilmiş, oyuncular arasında yönetmenin kendisi, önceki filmlerinden karakterler, mekanlar ve Steven Soderbergh gibi konuklar da var. Karelerde sürekli bir titreme ve hareketlilik var, bu teknik bence klasik animasyonda dublaj yapılınca kaybolan inandırıcılığa iyi bir çözüm olmuş, sanki muhabbetlere uzakça bir mesafeden gerçekten tanıklık ediyormuşuz hissi yaratıyor.

Aklımda kaldı; Ethan Hawke ve Julie Delpy Before Sunset/Sunrise filmlerinde canlandırdıkları karakterlerle bir sahnede çıkıyorlar. Varoluşçuluğun insana geçici bir fransız modasından daha fazla şey vaat ettiği üzerine girişteki profesörün incelemesi, arabada megafonlar liberal demokratlar da muhafazakar cumhuriyetçiler de aynı paranın iki farklı yüzüdür diye insanları uyarmaya çalışan karakterin konuşması akılda kalıcı olanlardı.

Sonuç; bazı kısımlarda çok iyi dedim bazı kısımlarda daha kaç dakika var bitmesine diye hesap yaptım açıkçası.

31 Mart 2007 sabahı önceki gece uyuyakaldığım bu filmi tamamladım :)

http://www.imdb.com/title/tt0243017/