Arama

25 Kasım 2007 Pazar

Speak (2004)

**** Susma, sustukça.. ****

Konusu şöyle; yaz tatilinin ardından liseye geri dönen Melissa bir önceki senenin sonunda sebepsiz yere polisi arayıp bir partinin basılmasına sebep olduğu için tüm okul tarafından dışlanır. Partide bir travma yaşamıştır ve kimseyle konuşmamaya karar vermiştir.

Ne anladım; çevresiyle hiç konuşmamaya karar veren bir gençten yola çıkarak lisede arkadaşlarıyla ve evde ailesiyle bir gencin ilişkilerini derinlemesine inceleyen güzel bir psikodrama. Sonunda ortaya çıkan büyük bir sürpriz değil tahmin edilebilir bir olay ancak Melissa'nın bu durum karşısında tüm toplum tarafından geçirdiği değişimin sorgulanması ve yardım edilmeye çalışılması yerine bunun ergenlik değişimine verilip yüzeyle şekilde eleştirilmesi filmin temel noktası. Genellikle komedilerde izlediğimiz Steve Zahn burada ciddi bir rol sergiliyor ve biraz çılgın ve değişik resim öğretmeni rolünde akılda kalıcı bir oyun çıkarıyor. Tabi Panic Room'un astımlı kızı Kristen Stewart da çok iyi oynuyor başrolde.

Aklımda kaldı; orda da ders saatinde geç kalanı müdür yardımcısına yolluyolar sanırım.

Sonuç; gayet iyi bir tv draması

25 kasım pazar günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0378793/

The Jacket (2005)

**** Deli ceketi ****

Konusu şöyle; 91deki ilk körfez savaşı sırasında Jack Starks (Adrien Brody) kafasından vurulur ve öldü teşhisi konulur. Son anda gözlerini kırpınca doktor tarafından farkedilir. Bir sene sonrasında gene bilinç kaybı problemi ile hastaneye yatırılan Jack üzerinde doktor deneysel bir tedavi uygular. Deli ceketi giydirilip morg bölmesinde birkaç saat bırakılan Jack bu süre içinde zamanda ileriye gidip geleceği yaşamaktadır.

Ne anladım; mantık sınırlarını zorlayan bir alacakaranlık kuşağı hikayesi. Biraz hızlı başlıyor. Jacob's Ladder ile Stephen King karışımı tadında. Adrien Brody ile Keira Knightley ayrı filmlerde oynuyorlarmış gibi, aralarındaki sıcaklık bir türlü kurulmuyor ama ilgi çekici hikaye kabul edilebilir bir döngüye oturuyor.

Aklımda kaldı; finalde ne kadar zamanımız var diye bir soru geliyor üstüne "We have all the time in the world" son jenerikle beraber çalmaya başlıyor, şık bir bitiş.

Sonuç; iyi

25 kasım pazar günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0366627/

24 Kasım 2007 Cumartesi

Equilibrium (2002)

*** ***

Konusu şöyle; insanlık üçüncü dünya savaşını yaşamış ve dördüncüsünü yaşamamak için tüm olumsuzlukların ve savaşların sebebi olarak görülen her tür duyguyu yok eden bir ilaçla yaşayan ve hissetmenin ölümle cezalandırıldığı bir topluma dönüşmüştür. Bu toplumu ayakta tutan en önemli unsur olan rahiplerden biri takım arkadaşını öldürmek zorunda kalır. Yaşadığı travmanın etkisiyle ilaçlarını kullanmayı bırakmaya karar verir ve yavaş yavaş sınırı geçmeye başlar.

Ne anladım; afişine bakınca sıradan bir aksiyona benzemesine rağmen film bir bilimkurgu. İnsanların hissizleştirilip aynılaştırıldığı bir toplumdaki görevlinin inancını sorgulaması hikayesi ile çok orijinal gelmiyor öykü. Film Fahrenheit 451 ile Matrix kırması hissi veriyor, Cesur Yeni Dünya ve 1984'de akla gelen diğer referanslar. Prison Break'ten tanıdık oyuncular var.

Aklımda kaldı; dövüşen rahipler tiplemesi hep komik geliyor bana. Tepeden gösterilen dövüş sahneleri, çok hızlı hareket eden rahipler pek inandırıcı ve yapılanları insanüstü göstermeyen bir teknikle çekilmiş.

Sonuç; iyi bir keşif

24 kasım ctesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0238380/

The Bourne Ultimatum (2007)

**** Bourne.. Jason Bourne ****

Konusu şöyle; Jason Bourne sonunda ipuçlarını takip ederek hikayenin başladığı noktaya dönüp kendisine ne olduğunu öğrenmeye ve bunları yapanlarla yüzleşmeye yaklaşır

Ne anladım; kim olduğunu arayan Geçmişi Olmayan Ajanımız üçlemenin bu son bölümüyle Sonuç bölümünü tamamlıyor. Baştan düzgün tasarlanmış upuzun bir film gibi olan toplamın bu son filmi çok şık ajanlı, kovalamacalı sahneler ve sıkı politik gerilim içeriyor. İlk iki filmden keyif alanlar bu sonuçla da olayı tamamına erdirecekler, hatta üçünü üstüste izlemek de zevkli olur.

Aklımda kaldı; gazetecinin cebine attığı telefonla yönlendirdiği açılış sahnesi. İkinci filmdeki cooper'lı kovalamaca gibi bunda da motorlu bir sahne var, özellikle kırık kaldırım taşından hopladığı sahne.

Sonuç; çok sevdiydim ben bu seriyi

24 kasım 2007 ctesi günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0440963/

Meet The Robinsons (2007)

*** Keep moving forward ***

Konusu şöyle; bir bebekken annesi tarafından yetimhanenin kapısına bırakılan Lewis minik bir kaşife dönüşür. Tek hedefi insanların tüm düşüncelerini gösteren bir makina icat edip annesinin kendi beynindeki görüntüsünü bulabilmek ve bu yolla annesine ulaşmaktır.

Ne anladım; yüksek bir imdb puanı, iyi eleştiriler görünce merak ettiğim film tam bir Walt Disney filmi. Zamanda yolculuk ve bilimkurgu temalarını olgun bir gözle bakarsak çok fazla hikaye boşluğu içeriyor. Mizah yoğunluğu da düşük olunca çok çekici bir film değil. Çocuklar için ufuk açıcı güzel bir eğlencelik oalbilir.

Aklımda kaldı; ince bıyıklı kötü adam tiplemesi. Edison gibi bir küçük dahinin konu edilmesi.

Sonuç; küçükler için

23 kasım cuma günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0396555/

Living In Oblivion (1995)

**** If at first you don't succeed.. PANIC!! ****

Konusu şöyle; bir film setinde dramatik bir sahnenin çekimi yapılmak üzere tüm ekip bir sabahın 4ünde toplanır.

Ne anladım; Tom DiCillo'nun filmi sinemanın perde arkası hakkında yapılmış en keyifli filmlerden biri. Yarım saatlik üç bölümden oluşan ve üç ayrı sahnenin çekim süreci ve set dinamikleri ile ilgili olabilecek her türlü tersliğin sergilendiği film sette neler oluyor merak edenler için son derece gerçekçi bir belgesel gibi. Yönetmenle tartışıp sahnenin kompozisyonuna müdahele eden yıldız oyuncu (romantik bir sahnede gözbandıyla oynamak kadar ileri de gidiyor) ona senaryosunu okutmak için fırsat kollayan set görevlisi, cool kameraman ve özellikle yönetmen Nick enfes karakterler.

Aklımda kaldı; sadece rüya sahnelerinde iş bulabilen cücenin patlaması. Gözbandı.

Sonuç; şahane film

22 Kasım 2007 perşembe günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0113677/

22 Kasım 2007 Perşembe

Yaşamın Kıyısında (2007)

**** Cengiz, iki çay getir! ****

Konusu şöyle; Almanya'da yaşayan emekli ve dul Ali son yıllarını paylaşmak için, kızına para göndermek için çalışan fahişe Yeter'e yanında yaşamasını teklif eder. Ali'nin oğlu üniversitede profesörlük yapan Nejat, Yeter'i annesinin yerine koyar neredeyse ama ölümüyle sarsılır. Yeter'in kızını bulup yardımcı olmak için Türkiye'ye taşınır.

Ne anladım; Fatih Akın'ın Duvara Karşı'dan sonraki filmi Cannes'da senaryo ödülünü almasıyla dikkat çekmişti. Almanya'da doğup büyüyen oğul, anarşik genç kız ve hippi kızın annesi üç karakterin hayatlarının rotalarını değiştirip bocalamaları ve yeniden doğmaları üzerine kurulu bir değil üç dönüşüm hikayesi Amores Perros ya da 21 Gram tadında anlatılıyor. Ödüllü olmasına rağmen bazı dramatik dönüşlerin yapay durması biraz rahatsız etti ve senaryoyu sorgulattı ama görüntüleri ve başarılı oyunculukları ile bu farkı kolayca kapatıyor. Fatih Akın'ı izlemeye devam

Aklımda kaldı; "fuck the eu yaa!" Afiştekine benzeyen filmin finali etkileyici.

Sonuç; daha ne olsun

21 kasım çarşamba gecesi ataşehir sinemasında izledik

http://www.imdb.com/title/tt0880502/

19 Kasım 2007 Pazartesi

A Dog's Breakfast (2007)

*** Her ailenin (buz)dolabında sakladığı bazı sırlar vardır ***

Konusu şöyle; Mr. Bean tarzı bir karakter olan Patrick kız kardeşinin tatil için yalnız gelmesini beklerken nişanlısını da getirdiğin görünce bir şok yaşar. Aralarını bozmayı başaramayınca öldürmeye karar verir. Ama bu kadar beceriksiz bir adamın bu işi de yüzüne gözüne bulaştırması kaçınılmazdır.

Ne anladım; Kanadalı David Hewlett genelde televizyona iş yapan bir adam. Bu filmi yazıyor yönetiyor ve başrolü oynuyor. Oyun arkadaşı olan kardeşinin değişecek olmasının kabullenemeyen büyüyememiş bir adamın direniş çabaları. Genel havası itibarıyla komik olmayan "Napoleon Dynamite" gibi bağımsız Amerikan komedilerine benziyor ve bir TV filmi havası hakim.

Aklımda kaldı; sürekli sağdan soldan çıkan ceset. Finalde ufka doğru uzun yürüyüş görüntüsü.

Sonuç; çok sevmedim

18 kasım pazar günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0796314/

Guns, Germs and Steel (2005)

**** Neden beyaz adamın bu kadar çok kargosu var ve bizim bu kadar az? ****

Konusu şöyle; Jared Diamond isimli profesör dünyadaki eşitsizliklerin, batılı toplumlar sanayi ve teknolojide bu kadar ilerlerken dünyanın bazı bölgelerinin hala ilkel koşullarda kalmasının sebepleri üzerine ürettiği teoriyi etkileyici biçimde anlatıyor.

Ne anladım; Mezopotamyada gelişen toplumların yiyecek üretmede çevrenin de yardımıyla verimliliklerini arttırmaları bir topluma dönüşüp iş bölümüne yardımcı olurken Patagonya'da yer alan kabileler tüm enerjilerini bu işe ayırmak zorunda kalmışlar ve günümüzde bile hala binlerce yıl önceki şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bunun yanında dönemine göre çok İnka uygarlığının nasıl İspanyol yayılmacılar tarafından on bin kişiye iki yüz kişi gibi bir insan oranına rağmen yok edilebildiği gibi birkaç soruya cevap arayan Diamond bu konudaki meşhur kitabının belgesel versiyonunda üç bölümde teorilerini görsel olarak şekillendiriyor.

Aklımda kaldı; kıtaların coğrafik şekillerinin uygarlığın yayılımı üzerindeki etkileri.

Sonuç; güzel bir fikir cimnastiği

18 kasım pazar günü izledim

http://www.imdb.com/title/tt0475043/

18 Kasım 2007 Pazar

Hostel II (2007)

*** Müşteri her zaman haklıdır ***

Konusu şöyle; yurtdışında okuyan 3 Amerikalı genç kız tatillerini değerlendirmek için bir gezi yaparken tanıdıkları bir modelle karşılaşırlar ve Slovakya'ya gitmeye ikna olurlar. İlk filmden bildiğimiz hostelin yeni kurbanları olacaklardır.

Ne anladım; Tarantino destekli Eli Roth ilk Hostel filmini yaptığında ciddi bir patırtı kopartmıştı. 3 Amerikalı erkeğin, güzel görünen bir avrupa kasabasında cinsel açlıklarını tatmin etmeye çalışırken başka ve zengin insanların öldürme güdülerini karşılayacakları nesneler haline gelmelerini konu alan ilk filmde sadece kurbanlar tarafından hikayeyi dinlemiştik. Onun bıraktığı yerden, kurtulan tek adam ile başlayan hikaye bu sefer karşı cinsten kurbanları alıyor, diğer yandan da organizasyonun nasıl işlediğini ve özellikle müşteri tarafını anlatıyor. Bir korku filminden ziyade, ki zaten korkulacak pek bir sahnesi yok, bir kaç rahatsız edici bölüme sahip, şirketi anlatan bir drama. Sıradışı fikirleri bu sefer orijinal öldürme yöntemleri bulmak yerine şirketin bir çocuğu öldürmesi, ya da kurbanın parası ile karşı tarafa geçme çabası gibi güzel dramatik çözümler bulma yönünde çalışılmış.

Aklımda kaldı; kanda banyo yapmaya çalışan teyze. Penis kesme sahnesi. İlk filmdeki çocuk çetesi gene var, bu sefer futbol oynuyorlar.

Sonuç; bir korku filmi olarak başarısız olduğu için ilginç

17 kasım cumartesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0498353/

16 Kasım 2007 Cuma

Catch And Release (2006)

*** Yakala ve bırak ***

Konusu şöyle; düğünlerine çok az bir zaman kala nişanlısını kaybeden Gray (Jennifer Garner) sevdiği adamın birlikte oldukları süre içerisinde bir ilişki yaşadığını ve hatta bir de çocuğu olduğunu öğrenir.

Ne anladım; Erin Brochovich, 28 days gibi karakter dramalarının senaryolarında imzası bulunan Susannah Grant bu ilk filmini yazıp yönetiyor. Sevdiği birinin ölümünün ardından aslında tanımadığı yönleri olduğunu keşfeden geride kalan eş hikayesinden yola çıkan filmin senaryosu çok başarılı değil. Filmin geneli monoton bir çizgide ilerliyor. Timothy Olymphant romantik komediye pek uygun bir oyuncu değil, filmi pek taşıyamıyor. Sevilebilir karakterlerle bezeli sevimli bir film.

Aklımda kaldı; Kevin Smith değişik bir tipleme çiziyor.

Sonuç; sabun köpüğü dedi Merve

15 kasım perşembe gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0395495/

15 Kasım 2007 Perşembe

Sicko (2007)

**** Eğitimli, sağlıklı ve kendine güvenen bir ulusu yönetmesi zordur ****

Konusu şöyle; Amerikadaki sağlık sektörünün incelenmesi ve diğer ülkelerle karşılaştırılması üzerine bir belgesel.

Ne anladım; Michael Moore bu sefer de hastahaneler, ilaç şirketleri ve sigorta şirketlerinin karlılıktan başka bir şey ilgilenmediği ve bunların insafına terkedilmiş bir toplum olduğunu anlatıyor. Clinton döneminde herkesin faydalanabileceği açılımlar gelmek üzereyken Bush'un gene nasıl siyasi ve ticari çıkarlara göre gücünü kullanarak göstere göstere dünyaya kazık attığını gösteriyor. Her zamanki gibi olayları aşırı dramatize ediyor ve politik açıdan tuttuğu tarafı göstermekten çekinmiyor. Ama hem film eğlenceli hem de söylediklerinin onda biri bile doğruysa bir şeyler öğrenmiş oluyoruz. Kanada, Küba ve avrupada işlerin nasıl yürüdüğünü de biraz görebiliyoruz.

Aklımda kaldı; Michael Moore karşıtı en büyük site sahibinin nasıl sağlık sorununa düştüğünü ve yardım ettiğini anlattığı sahne. Amerikada 100$a alabildiği ilacı Küba'da 5 sente bulunca depresyona giren kadın. İki parmağı arasında tercih yapmaya zorlanan adam.

Sonuç; her zamanki Michael Moore.

13 kasım salı günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0386032/

11 Kasım 2007 Pazar

Singles (1992)

*** I think that, a) you have an act, and that, b) not having an act is your act. ***

Konusu şöyle; Seattle'da sadece bekarların yaşadığı ufak dairelerden oluşan bir apartmanda yaşayan yirmili yaşlarındaki gençlerin Grunge'ın altın çağında yaşama uyum sağlama çabaları.

Ne anladım; daha sonradan Jerry Maguiere ile sivrilen, grunge müziği ile yakından ilgili Cameron Crowe'un ilk filmlerinden. Uzun saçlı Matt Dillon, Bridget Fonda, Jeremy Piven, Bill Pulman gibi belirli bir seviyenin üstündeki oyuncularla dolu, skeçlerden oluşan bir film denilebilir. Arada bölüm isimleri ile ayrılmış epizodlardan oluşan hikaye gökyüzüne yükselip hikayenin geçtiği binayı göstererek bitiyor ki bu ve bunun gibi yüzlerce yer ve benzer kişilikler var diyor. Pearl Jam grup olarak ve Chris Cornell'de rol alıyorlar.

Aklımda kaldı; arabanın müzik sistemi ile camlarının patladığı sahne. Garaj otomatik anahtarının ilişki simgesi olarak kullanılması. Matt Dillon'ın gazetede performansının yerin dibine batırıldığı sahne.

Sonuç; süper değil ama iyi

11 kasım pazar izledik

http://www.imdb.com/title/tt0105415/

10 Kasım 2007 Cumartesi

Atonement (2007)

**** Kefaret ****

Konusu şöyle; yazar olma heveslisi Briony, kardeşinin sevgilisini aslında işlemediği bir suçtan ötürü suçlayınca geri dönülemeyecek bir şekilde her üçünün de hayatı altüst olur.

Ne anladım; geçen sene Pride And Prejudice ile ilgi çeken Joe Wright gene bir roman uyarlaması yapmış. Yönetmenliğini ön plana çeken sahnelerle, örneğin aynı sahneyi iki kez bir yaşayanların bir Briony'nin gözünden izlediğimiz kısımlarla modern bir kurguyu benimsemesi değer katmış ve karakterlerin bakış açılarına odaklanarak eylemlerine dayanak sağlamış. Sadece yazarak kefaret ödenmiş olmuyor ve zararlar telafi edilmiyor ama anlatım itibarıyla çok keyifli bir film çıkmış.

Aklımda kaldı; müziğin bir parçası olarak kullanılan daktilo sesi ve tema müziği. Filmin ortasında yer alan sahildeki devasa sette beş dakikanın üzerinde süren etkileyici plan sekans.

Sonuç; güzel

10 kasım ctesi günü Tepe'de izledik Evren ve Serkan'la beraber.

http://www.imdb.com/title/tt0783233/

9 Kasım 2007 Cuma

The Simpsons Movie (2007)

**** "I will illegally download this movie" çünkü sadece dublajlı gösterime girdi :( ****

Konusu şöyle; tam Springfield halkı elele gerip kasabanın gölünü temizlemiştir ki Homer kolaya kaçıp beslediği domuzun pisliğini göle atarak bir çevre felaketine sebep olur. Kasaba bir fanusla kapatılıp karantinaya alınır.

Ne anladım; 19. sezonu oynayan bir dizinin uzun zamandır yapılacağı söylenen sinema filmi. Bu kadar kullanılmış ve tüketilmiş malzeme nihayetinde bambaşka bir şey yapmak için değil bütün bu başarıyı taçlandırmak için sinemada da görünüyor. Elbette biraz uzatılmış bir Simpson's bölümü havası var. Filmin girişinin 4:3 başlayıp jenerikle beraber sinema formatına genişlemesi çok hoş. Green Day'in tema müziği yorumu da süper olmuş.

Aklımda kaldı; en güldüğüm espriler: "10000 sert 10000 yumuşak görünümlü adam bulun ki sert olanlar daha da sert görünsün. Onları da şöyle dizin, sert yumuşak sert sert yumuşak yumuşak.. Efendim aşırı güçten delirdiniz galiba. Elbette güçsüz bir deli olmak kadar kötüsü olamaz" diyalogu. Homer'ın köpekleri kırbaçladığı sahne. Lisa'nın Al Gore gibi yaptığı çevre konulu sunumu

Sonuç; eksik kalmasın tabii ki

9 kasım akşamı izledik

http://www.imdb.com/title/tt0462538/

2 Kasım 2007 Cuma

I Now Pronounce You Chuck And Larry (2007)

*** meet to nice you ***

Konusu şöyle; iki New York'lu itfaiyeci birlikte yaşayan eşcinsel çiftlere sağlanan haklardan yararlanmak için olmadıkları halde gay gibi davranmaya başlarlar.

Ne anladım; Adam Sandler ile daha önce de Big Daddy, Happy Gilmore filmlerinde beraber çalışan Dennis Dugan bu sefer kadroya King Of Queens'den Kevin James'i de eklemiş. Adam Sandler'ın kafayı taktığı kadın rolünde de Jessica Biel var. Başlığa repliğini yazdığım haricinde komik pek bir sahne yok. Sıradan bir tv skecine benziyor.

Aklımda kaldı; sürekli yuvarlağın önemini ve köşeli şekillere üstünlüğünü anlatan nikah memuru eğlenceliydi. Steve Buscemi ve Richard Chamberlain hatırı sayılır oyuncular.

Sonuç; pek iyi değil

2 kasım cuma akşamı izledik

http://www.imdb.com/title/tt0762107/

1 Kasım 2007 Perşembe

A Mighty Heart (2007)

*** Koyun gibi kesmişler adamı ***

Konusu şöyle; 11 eylülün hemen ardından Pakistan'a giden gazeteci çift Daniel ve Mariane Pearl çalışmalarını bitirip dönmek üzeredir. Son günlerinde Daniel önemli bir şeyh ile görüşme yapmak üzere evden çıkar ve bir daha dönmez.

Ne anladım; kafası kesilerek ibret olsun diye öldürülen gazetecinin karısının olayla ilgili anılarını topladığı kitabından uyarlanan film kaçırılma olayı ve arama çalışmalarına odaklanıyor. Sonu bilinen ve kötü biten bir hikayeyi anlatıyor. Mariane Pearl'ün hem olayla başa çıkmak hem de o sırada hamile olduğu çocuğuna bir belge bırakmak için yazdığını söylediği hikayede Angelina Jolie her zamankinin aksine gayet ölçülü bir oyun oynuyor, fena değil. Filmin sorunu yukarıda bahsettiğim amaçla yapılmış olmasına rağmen büyük bölümünün bir aksiyon gibi kurulmuş olması. Ortadoğudaki yabancı gazeteciler ajan olarak görülür, burada da fazla ileri gidilip masum bir batılı hunharca katledilmiştir gibi bir sonuç çıkardım filmden ki basit geldi. Herşey olup bittikten sonra son on dakikalık süre içerisinde hikayenin odağı kayıyor ve filmi iyice zayıflatıyor. Winterbottom daha iyisini yapabilirdi.

Aklımda kaldı; elbette olay dehşet verici, filmde gönderilen propaganda filmi gösterilemiyor. Büyük kısmı yapılan eylemlerden bahseden, Pearl'ün itirafı gibi düzenlenen sonrasında da kurbanlık gibi kesilmesi ve kellenin görüntüleri eşliğinde arapça yazılardan oluşan kaset batının korkularını tetikleyen ve besleyen etkenlerden.

Sonuç; fena değil.

1 Kasım 2007 perşembe gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0829459/