Arama

16 Kasım 2008 Pazar

[Rec] (2007)

*** 28 gün sonra blair cadısı ***

Konusu şöyle; gece çalışanları anlatan bir televizyon programı yapımcısı ve kameraman itfaiyecileri konu aldıkları bir gece yaşlı bir kadının çığlıkları duyulduğuna dair bir çağrıya ekiple beraber gider. Yaşlı kadın kendinden geçmiş şekilde saldırgandır ve ekip konuyu araştıran birimlerce binada karantinaya alınır.

Ne anladım; İspanyol Jaume Balaguero ve Paco Plaza ikilisinden kameranın olayı yaşayan kişilerden biri olduğu Blair Witch tarzı bir korku filmi. Kısa sürede ün kazanan ve hemen Amerikan versiyonu çekilen hikayenin orijinal hali yeniden çevriminde muhtemelen ana karakteri geliştirmek adı altında eklenebilecek klişe karakter özelliklerinden müstesna hali ve alıştığımızın altında süresiyle hikayesini anlatıp çıkıyor. Şu anda devam filmini çekmekle meşgul olan ikili aynı türün öncüsündeki gibi gayet temiz röportaj çekimlerinden cep telefonu ve gece görüşüyle tamamlanan hem çaresizliğin hem de öğrendiklerimizin arttığı, paranormal sulara da giren bir çalışma yapmışlar. Türü sevenleri fazlasıyla memnun edebilecek bir çalışma.. ama türü sevenleri.

Aklımda kaldı; merdivenlerden "laap" diye düşen itfaiyeci. Israrla kapının önüne yaklaşıp yakalanana eleman çok bariz ve sinir bozucuydu.

Sonuç; basit ve iyi

http://www.imdb.com/title/tt1038988/

11 Kasım 2008 Salı

Mustafa (2008)

**** Mustafa hakkında çok şey ****

Konusu şöyle; doğumundan ölümüne düşünceleri ve özel yaşamıyla Atatürk.

Ne anladım; Can Dündar büyük bir devlet adamının yaşamını anlatmaya girişmiş ve 2 saatlik bir sürede tüm yaşamını anlatacak şekilde vizyonunu geniş tutmuş, anlatmayı hedeflediği de bu akılalmaz dönüşümün ve zaferin mimarı nasıl bir ortamdan gelmiştir, nasıl bir hayat yaşamıştır, aşk ve özel hayatı nasıldır soruları ile ruhsal profilini çizmek olmuş. Tabularla çerçevelenmiş, üzerinde düşünülmesi ve sorgulanması kanunlarla yasaklanmış bir ulu simge olarak dayatılan bir askeri ve siyasal lideri izleyicinin daha içselleştirmesini ve kendiliğinden de sevebilmesine yardımcı olabilecek bir çalışma. Sorunlu noktaları ise anlatımın Can Dündar'ın etkileyici olmaktan uzak ve monoton ses tonu ile dış sese mahkum olması ve çoğu kısmında birer cümleyle hızla geçilen olaylar, çoğu konunun nedenlerinin fazla açıklanmaması da kafada çok soru işareti oluşturmuş, bu noktalarda yorum yapmadan durumu aktarmış. Bir belgesel için doğrusu belki de bu ama konu hassas olunca tepkilerin de sebebi oluyor. Örneğin Ata'nın son yıllarında her tür devlet işlerinden el çektirilmiş pasif bir emekli haline geldiği gösterilmiş, Atatürk yaşasaydı böyle olmazdı diyenler için ne hayal kırıklığı. Bir belgesel ya da sinema filmi olarak büyük bir başarı olmasa da ele aldığı konuya bir bakış koyabilmesi olumlu. Her söylediğine katılmaya gerek yok, daha çok okuyup araştırmak ve kişisel fikrini oluşturmak lazım.

Aklımda kaldı; İnönü ile mecliste küsüp kağıtla haberleştikleri sahnede bu nedir dedim. Girişteki kardeşinin başına üşüşen leş yiyiciler gibi animasyona yaklaşan fantastik canlandırmaları da beğendim.

Sonuç; izlenir üzerine düşünülür.

9 kasım pazar günü Rexx de izledik. Sineplex olmuş koca sinema, yazıktır.

http://beyazperde.mynet.com/film/4389

Stop-Loss (2008)

** Askerliği yananlar **

Konusu şöyle; Çavuş Brandon (Ryan Philippe) ve bir grup arkadaşı Irak'taki görevlerini tamamlar ve memleketleri Teksas'a dönerler. Ancak orduya yeterince başvuru olmadığından terhisinin durdurulduğunu ve tekrar Irak'a gönderileceğini öğrenir.

Ne anladım; Boys Don't Cry'ın yönetmeni Kimberly Peirce'ın uzun bir aradan sonra çektiği film gene safkan Amerikalılarla ilgili. Irak'taki politikalar üzerine birşeyler söylemeye çalışan hikaye öncelikle konu aldığı etkafa amerikan gençleri ile sıkıntı veriyor, karakterler ile bağ kurmak gerçekten güç. Öte yandan gerçekten oralara kadar gidip de savaşacak kadar cahil adam ne düşünür, nasıl bir ortamdan gelir sorusunun cevabını görmek mümkün.

Aklımda kaldı; girişteki baskın sahnesi.

Sonuç; MTV logosunu görünce kaçıcan

10 kasım ptesi gecesi

http://www.imdb.com/title/tt0489281/

9 Kasım 2008 Pazar

Reign Over Me (2007)

*** Hangimiz akıllı hangimiz deli ***

Konusu şöyle; Alan Johnson (Don Cheadle) saygın bir diş doktorudur. Karısı ve çocukları ile ortanın üstünde bir yaşam sürer. Yolda, ailesini 11 eylül saldırılarında kaybeden ve ardından kendi içine kapanan üniversitedeki oda arkadaşı Charlie Fineman ile (Adam Sandler) karşılaşır. Bir yandan onu yeniden hayatın içine çekmeye çalışırken diğer yandan da kendi yaşamındaki sorunlarla uğraşır.

Ne anladım; afişinde Adam Sandler'ın olduğu ama komedi olmayan bir sürpriz. Oyuncu olarak daha bilindik bir kariyere sahip olan Mike Binder psikolojik travma yaşayan bir adamın çevresinde şekillenen bir New York hikayesine imza atıyor. Ailesini kaybedince çocuğa dönüşen, olay hakkında konuşmayı ve düşünmeyi reddeden Charlie, karşısında ise görünüşte mükemmel bir yaşama sahip olan ama muhabbet edeceği bir arkadaşı bile olmayan, sorumluluklarla yüklenmiş Alan. Sandler'ın başarılı bir drama oyunu çıkarttığı filmin sıkıntısı senaryonun sarkması. Bu da tempoyu iyi ayarlayamayan, aynı noktaya birden fazla kez gelen ve monoton bir anlatıma sebep oluyor. Ancak uzun süresini fazla dağılmadan kullanması sayesinde de izlenebilir karakterler ve durumlar çıkartıyor. "Smart People"dan daha iyi, "Accidental Tourist" "Rain Man" "As Good As It Gets" tadından "psikolojik rahatsızlı" bir drama.

Aklımda kaldı; Charlie'nin scooterı. "Shadows Of The Colossus" Charlie'nin sürekli oynadığı oyun. Charlie'nin kendini polislere öldürtmeye çalıştığı sahne.

Sonuç; fena değil

8 kasım ctesi gecesi izledim

http://www.imdb.com/title/tt0490204/

8 Kasım 2008 Cumartesi

Kung Fu Panda (2008)

**** Prepare for awesomeness ****

Konusu şöyle; tombik panda Po (Jack Black) rüyasında büyük bir kung fu ustası olduğunu gören, babasının makarnacısında çalışan tembel bir Barış Vadisi sakinidir. Ejder Savaşçının seçim töreninde merakı sayesinde ortalığı karıştırır ve bu hımbıl oğlan dünyanın en tehlikeli savaşçısını durdurabilecek tek kişi olarak seçilir.

Ne anladım; hikaye her zamanki gibi sıradan bir karakterin altından kalkamayacak gibi durduğu bir hedefe kendisini keşfederek ulaşmasının hikayesi. Bu sefer karakter sevimli bir hayvan, yapması gereken ise kungfu. Olayların Çin'de ve eski zamanlarda anlatılması son derece doğru bir seçim. Senaryo, animasyonlarda sık karşılaştığımız gibi süper birkaç espriyle başlayıp ortadan sonra tavsamıyor, aksine giderek güzelleşiyor. Özellikle Po'nun eğitiminde motivasyonunun yemek olarak ortaya çıkması ile tavana vuruyor. Dustin Hoffman'ın bu acaip hayvanı eğitmek için bir yol bulması gereken eğitmen Shifu'su da ana karakter kadar iyi işliyor.

Aklımda kaldı; Po'nun eğitim sürecindeki Shifu ile sopalarla dövüşü, özellikle son mantı için yaptıkları. Orijinal mi bilmiyorum ama hoşuma gitti "Yesterday is history, tomorrow is a mystery, but today is a gift. That is why it is called the present. "

Sonuç; gayet iyi

8 kasım ctesi izledim

http://www.imdb.com/title/tt0441773/

2 Kasım 2008 Pazar

Sleepwalking (2008)

*** Uyurgezer ***

Konusu şöyle; Joleen (Charlize Theron) erkek arkaşının hapise girmesiyle kızı Tara'yı (AnnaSophia Robb) erkek kardeşi James (Nick Stahl) ile bırakıp kendince para bulmak için ortadan kaybolur. James'in işi de pek sağlam değildir.

Ne anladım; özellikle X-men'lerde görsel efektlerde çalışan Bill Maher'den bir aile draması. Çocuklarını sürekli döven aşağılayan bir babadan kaçan iki kardeşin hayata tutunma çabaları ve sonuçta babayla hesaplaşma hikayesi. Anlatı James karakteri üzerine kurulu ve Stahl rolü iyi taşıyor. Theron yapımcılar arasında. Anne karakterinin sahneden çekilmesiyle hikayenin odağı bulanıklaşıyor ve dinamikten yoksun bir senaryo da bildik noktalara tutunarak kör topal yolculuğunu tamamlıyor.

Aklımda kaldı; iki kaçağın sığındığı babanın (Robert Duvall) sapıttığı sahnelerde rolü kısa olmasına rağmen abartılı oyunuyla nefret uyandırıyor (iyi oynuyor baabında).

Sonuç; meraklısına idare eder.

2 kasım pazar günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0888693/

Where In The World Is Osama Bin Laden? (2008)

*** How do I say: "don't take me, take the cameraman"? ***

Konusu şöyle; yakında bir bebeği olacağını öğrenen Morgan Spurlock dünyanın geleceği konusundaki endişelerini gidermek için Usame Bin Ladin'i bulmaya karar verir ve ortadoğu ülkelerinde izini arar.

Ne anladım; Super Size Me'den tanıdığımız Spurlock dünyanın en aranan teröristinin peşinde İslamcı ülkelerin bir profilini çıkarmaya çalışıyor. "Onlar da bizim gibi insanlar", "her toplumda iyiler kötüler bulunur" gibi ilkokul seviyesinde sonuçlar çıkaran gayet basit bir bakış açısı var. Filmi bir bilgisayar oyunu gibi tasarlamış, her ülkeyi bir "level" olarak düşünüp tehlikesine göre derecelemiş ve sırayla Mısır, Filistin - İsrail, Arabistan, Afganistan ve Pakistan'a girip sokaktaki vatandaşa Amerika ve Amerikalılar hakkında ne düşündüğünü ve Bin Ladin'i nasıl gördüklerini sormuş. Komik bir şekilde başlamasına rağmen çok derinleşemeyen ve sonunda iyice baştan savma bir şekilde biten filmin en mesajlı sahnesi; ekibin İsrail'de koyu dindar yahudi mahallesinde itilip kakıldığı bölüm. Burada dışa kapalı, gerektiğinde saldırıya geçebilecek düşüncenin her yerde olabileceğini görüyoruz ve kendisi nasıl o toplumu orada bulunarak rahatsız ediyorsa Amerika'nın da saldırgan dış politikası ile daha büyük bir toplumsal rahatsızlık yarattığını gösteriyor. Çok da iyi bir anlatımı ve temposu olmayan film sonuna doğru iyice güçten düşüyor.

Aklımda kaldı; girişteki Tekken tarzı Spurlock - Bin Ladin dövüşü. Son jenerikte filmde geçen çoğu kişinin gülerkenki hallerini gösteren videolar.

Sonuç; eh işte.

1 kasım ctesi gecesi izledim

http://www.imdb.com/title/tt0963208/