Arama

7 Ocak 2008 Pazartesi

Becoming Jane (2007)

*** Affection is desirable. Money is absolutely indispensable! ***

Konusu şöyle; hepi topu altı roman yazmış olmasına rağmen 18 yüzyıl film uyarlamalarında adını sıkça duyduğumuz yazar Jane Austen'in henüz meşhur olmadan önce bir aşk ve mantık evliliği arasında yaşadığı çelişkiler.

Ne anladım; kadınların, tek başına bir değer taşımadıkları, ailelerine yük olmaktan kurtulmak için evlenmekten başka çıkış yolları olmayan zamanlarda, bir kadının para kazanıp tek başına ayakta kalması hele bunu kalemiyle yapması imkansız. Tıpkı daha sonra yazacağı romanlardaki kahramanların yaşayacağı gibi ikilemler ve özlemlerle gelişen kişiliğinin geçirdiği önemli bir dönüm noktası ve düş kırıklığını izliyoruz burada. Gayet sade ilerleyen kurgu ve görsellik Lefroy'un karar anına yaklaştıkça kaydırmalarla ve ekranın kaplayan at arabası penceresinin hızla uzaklaşması gibi sahnelerle göze çarpan bir iki hareket yapıyor. Bu sene içerisinde gene tarihi bir dramada (Atonement) izlediğimiz James McAvoy hınzır, tutkulu ve değişken bir karakteri başarılı canlandırmış. Anne Hathaway de başarılı. Yazarın, Pride And Prejudice ve Emma gibi filmlerde canlanan Austen karakterlerinden biri gibi kurgulandığı iyi bir dönem draması.

Aklımda kaldı; dans sahneleri. Ulaşım için kullanılan at arabası hatları, mekanları ile inandırıcı bir dönem kurulmuş.

Sonuç; beklentileri karşılıyor

6 ocak 2008 pazar günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0416508/

6 Ocak 2008 Pazar

Rush Hour 3 (2007)

*** I'm Yu ***

Konusu şöyle; büyükelçiye, Birleşmiş Milletlerdeki konuşması sırasında tam Çin mafyasının büyük sırrını açıklayacakken suikast düzenlenir. Elemanlarımız da olayın izini sürmeye Paris'e giderler.

Ne anladım; Serinin üçüncü filmi de mizah ve aksiyon bakımından hiç zayıf değil. Doğası itibarıyla klişelerle yüklü filmde Max Von Sydow göründüğü anda sonunda kötü adam çıkacağı belli olduğu için pasif bir rolde kalmış. Roman Polanski acaip fransız polis şefi rolünde güzel bir seçim.

Aklımda kaldı; gereksiz yere adam öldürüp kendini Amerikalı hisseden taksi şoförü rolünde Yven Attal rol çalıyor. Paris ve finaldeki Eiffel kulesinin kullanımı gayet başarılı.

Sonuç; eğlenceli

5 ocak 2008 ctesi gecesi

http://www.imdb.com/title/tt0293564/

Gracie (2007)

** Futbol salağı bir aile **

Konusu şöyle; ailenin gözbebeği, geleceğin futbol yıldızı Johnny'nin bir trafik kazasında hayatını kaybetmesinin ardından ailenin bir küçük kızı Gracie okul takımında onun yerine oynamayı kafaya takar.

Ne anladım; Tema olarak 70lerde sadece erkeklerin sporu olarak görülen futbolda, okulun takımına bir kızın girme çabası üzerine kurulu film. Ama filmin bu konuda olduğunu ancak film bittikten sonraki yazıdan anlıyoruz. Hem Amerikada futbol kız sporu olarak kabul edilir diye biliyordum ben. İşin kötüsü kız sahaya çıkınca pozitif ayrımcılık olmadan başaramayacağını kabak gibi görüyoruz ki bu yüzden film ne anlatıyor belli değil. Bend It Like Beckham ve She's The Man aynı tarzdan ve çok daha iyi filmlerdi. Kelly Prestondan (Death Sentence) sonra Elisabeth Shue'e da anne rolünde çıkmaya başlamış. Yaşlanmışız bea..

Aklımda kaldı; kızın sağına soluna tekme geldikçe oh olsun dedim.

Sonuç; olmamış

5 ocak ctesi günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0441007/

5 Ocak 2008 Cumartesi

Allegro Non Troppo (1977)

**** Sanatçı yaratıyor ****

Konusu şöyle; bir film yapımcısının dahiyane bir fikri vardır: Klasik müzik parçalarını animasyon eşliğinde canlandırmak.

Ne anladım; Debussy, Vivald, Stravinsky, Ravel, Dvorak ve Sibelius'un birer parçasına birer hikaye anlatan film aralarda da kısa olmayan sahnelerle bir yönetmen, yaşlı kadınlardan oluşan orkestra, zalim maestro ve esir tutulan çizer aracılığıyla geçişleri ve anlatımı yapıyor ki o kısımlar normal çekilmesine rağmen bir çizgi filmden çok farklı değil. Walt Disney'in 1940 yapımı Fantasia'sına Avrupa'dan bir yanıt. Bir Disney filminde görülemeyecek kadar serbest çağrışımlarla, çıplaklıkla bezeli. Çizimlerin kalitesi o kadar ahım şahım değil, yeterli ölçüde.

Aklımda kaldı; Prisney mi Grisney mi güya biri daha önce yapmışmış. Bolero'nun bir kola şişesinden üreyen tek hücrelilerle başlayarak evrimi canlandırması en iyi bölümü bence.

Sonuç; gayet güzel

5 ocak ctesi sabahı izledim

http://www.imdb.com/title/tt0074121/

4 Ocak 2008 Cuma

Sheitan (2006)

** Katil Uşak **

Konusu şöyle; Noelden bir gün önce bir gece kulübünde 3 genç adam 2 kızla tanışır ve onların kır evinde kısa bir tatil geçirmek üzere giderler. Orada geri zekalı görünümlü kahya ve ailesinin acaiplikleri yavaşça gerilimi arttırır ardından bir ölüm kalım mücadelesine dönüşür.

Ne anladım; Evil Dead gibi başlayan (kalite olarak da aynı seviyede) ve tekinsiz bir eve yönelen bir kara büyü, cadı, şeytan hikayesi. Vincent Cassel'in enerjik oyunu en akılda kalıcı tarafı. Küçük Kıyamet'te yaratılmaya çalışılan kahya karakterinin tam olmuş halini canlandırıyor. Hostel, Saw gibi gore ağırlıklı bir film olacak gibi görünüyor ama birkaç sahne haricinde ciddi rahatsızlık veren kısmı da yok. Cassel'i izlemenin haricinde bir anlamı olamaz.

Aklımda kaldı; Cassel'in o tüm çene kemiğinin ağzının dışına çıktığı ve finalde de kameraya karısı/kendisi ile birlikte gösterdiği sırıtma. Kaplıcada geçen sahneler.

Sonuç; alkol eşliğinde çekilebilir

3 ocak 2008 perşembe günü izledik

http://www.imdb.com/title/tt0450843/

2 Ocak 2008 Çarşamba

Stardust (2007)

**** Do the stars gaze back? ****

Konusu şöyle; Londra'nın yanıbaşında görünmeyen bir dünya olan Stormhold'da yaşayan genç Tristan, etkilemek istediği Victoria için kayan bir yıldızı getirmek üzere yola çıkar. Aynı yıldızın peşinde kral olmak için altı kardeşini ekarte etmeye çalışan prens ve sonsuz yaşamın peşindeki cadılar da vardır.

Ne anladım; Guy Ritchie filmlerinde yapımcı ve oyuncu olarak daha önce tanıştığımız ve ilk filmi Layer Cake ile bildiğimiz Matthew Vaughn fantastik sinemaya el atmış, iyi de yapmış. Karşımızda bir masal var. Herşeyden önce devamı çekilip bir seriye dönüştürülecek hesapçılığını hissettirmiyor (böyle bir plan varsa bile) Karakterler çok eğlenceli (efemine korsan, yaşlı cadı ve ölü prensler) bilindik tiplemeler olmasına rağmen hepsine bir kendine özgülük katılmış. Peter O'Toole beş dakikalık bir rolde kralı oynuyor. Fantastik bombardımanı arasında (Yüzükler, Potter, Karayipgiller vs.) derli toplu, samimi ve çekici bir masal.

Aklımda kaldı; her biri farklı bir şekilde ölen yedi kardeş. Kapı görevlisinin ikinci denemedeki başarılı savunması. Uçan geminin tayfası.

Sonuç; fantastişe

1 ocak 2008 salı gecesi izledik

http://www.imdb.com/title/tt0486655/

Mavi Gözlü Dev : Nazım Hikmet (2007)

** Hatırla Sevgilinin bir bölümü gibi **

Konusu şöyle; Komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla hapise atılan ve sonuçta 28 yıl ceza alan, bunun 12 yılını yatan Nazım Hikmet'in hapiste geçirdiği yıllar.

Ne anladım; değer yaratmakta kısır, olanların tepesine binmede cevval ülkemizin yetiştirdiği en büyük şairlerden Nazım Hikmet hakkında yapılan ilk film. Nazım rolünde Yetkin Dikinciler fiziksel olarak çok benziyor, insan gözünü alamıyori gerçi çok özellikli bir oyunculuk yok, Atatürk'ü de oynasa böyle oynar. Bir biyografi olarak ana karakteri fazlasıyla temiz ve soyut gösteriyor film. Senaryoda da bir bütünlük yok, kopuk kopuk skeçlerden kurulu gibi, tiyatro tadında. Hikaye tamamen hapisteki yalnızlığına ve duygusal dünyasına odaklanıyor. Goodbye Bafana'yı anımsattı film ama ondan da zayıf. Gerçek kişileri ve olayları anlatan bu tür filmler sağlam bir sinemanın oluşması için temel bir taş ve bu da önemli bir deneme kanımca ama keşke biraz daha fazla emek harcansaymış.

Aklımda kaldı; durup dururken bilinen şiirlerini laf arasında patlatıvermesi komik kaçmış.

Sonuç; iyi niyetli bir deneme ama incelikten yoksun.

1 ocak 2008 salı günü evde izledik

http://www.imdb.com/title/tt0929775/