Konusu şöyle; genlerindeki bir anormallikten dolayı sürekli zamanda yolculuk eden kütüphaneci Henry (Eric Bana) üstüne bir de evlenir.
Ne anladım; Tattoo ile dikkat çeken, Flightplan ile Hollywood'a giriş yapan Robert Schwenke bir acaip film çekmiş. Roman uyarlaması olan bu hikaye Jumper'ı anımsattı ve aynı onun gibi giderek dağılan ve toparlanamayan bir fikir yumağı hissi bıraktı. Adam zamanda yolculuk yapıyor, küçük bir kızla tanışıyor ve zamanla onun gelecekteki karısı olacağını anlıyor ve kur yapıyor, kendi annesinin öldüğü trafik kazasının oraya gidiyor ve kendisine yardım ediyor ama bu yolculuklar kendi kontrolünde değil. Nihayetinde zamanda yolculuk senaryoda fantezi ya da bilimkurgunun bir parçası değil romantizmin herhangi bir nedene dayandırılmayan desteği olarak kullanılıyor ki ben pek kafamda oturtamadım bu yaklaşımı ve ısınamadım. Öyle cıscıbıl zamanda yolculuk yaparsan evlenmesen bile en azından kolay arkadaş edinirsin. Belki bu hikaye kağıt üzerinde iyidir ama film olarak anlam ifade etmiyor.
Aklımda kaldı; polis arabasının arka koltuğuna tıkıldığı sahne. Av sahnesi.
Sonuç; bu nedir yahu
27 şubat cumartesi günü izledik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder