***** If I die, what a beautiful death! *****
Konusu şöyle; 1974'de açılmasından kısa bir süre sonra, o dönemin en yüksek binası olan New York'daki ikiz kulelerde, uzun zamandır bunu takıntı haline getirmiş olan Philippe Petit, bir grup arkadaşının yardımıyla gizlice binalara girerek iki kule arasına gerilen bir tel üzerinde akrobasi yapar.
Ne anladım; James Marsh tarafından Petit'in kendini anlattığı kitaptan uyarlanan bir belgesel. Özünde bir tutkunun hikayesi. Küçüklüğünden itibaren yüksek yerlere tırmanmayı takıntı ve yaşamın kendisi haline getiren Petit için bir gün gazetede gördüğü çok yüksek binalar yapıldığı haberi zihninde bir hedef yaratmasını sağlıyor ve bunu başarmak için bir ekip oluşturup bu çılgınlığı yapıyor. Kendisinin de çok sevdiğinin belirtildiği eski soygun filmleri tarzında bir kurgusal anlatım olay gününü canlandırırken o dönemdeki karısı ve ekibin değişik üyeleri farklı noktaları anlatıyor. Adamlar daha önce Notre Dame ve Sydney de buna benzer faaliyetler yapıyorlar ve bu olayların anlatımı hikaye gelişiminin kademeli olmasını sağlıyor. Amaç politik bir eylem değil, bir adamın dünyanın tepesinde korumasız meydan okuması. Bir kez o ipin üzerine çıkıp aşağıdan görülünce kendisi inene kadar kimsenin müdahale etmesi mümkün değil, inanılmaz bir konstantrasyon gerektiren ve milimlik hatanın ölüm demek olduğu acaip bir deneyim. Yaşamı risk almak olarak niteleyen bir adamın psikolojisini incelemek var, bir aksiyon filmi kalitesinde gerilim var, yaşamı sorgulama da var ve her kesit gayet derli toplu anlatılıyor. Sirklerde hergün bunu yapan cambazlar bu adamı izlerken ne düşünür merak ettim.
Aklımda kaldı; ekipten bir üyenin diğerleri hakkında "ilk gördüğümde bunlar loser dedim" dediği sahne. Çayırda okçuluk ve bilimum denemeleri.
Sonuç; çok iyi
28 şubat günü izledim
http://www.imdb.com/title/tt1155592/
Arama
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder